#washingtonirving in 'Sleepy Hollow Efsanesi 'yada bilinen adıyla' Başsız Süvari ' adlı kitabı keyif veren bir öykü bunun yanı sıra geriyorda....Gotik bir hikaye olan #bassizsuvari Amerika'nın #sleepyhollow kasabasında anlatılan hikayelerden biridir....Hikayede Sleepy Hollow a gelen Ichabod Crane adındaki bir öğretmenin yaşadıklarını, kulaktan kulağa aktarılan korku hikayelerini okuyor geceleri başsız suvarinin gelmesini bekliyoruz...Çok gizemli ....Kısacık 56 sayfalık bir öykü çevirisi de iyi ...içindeki fotoğraflarda oldukça gotik....Bence bu kitabı okuyun ....Sonra da filmini izleyin....Kitap ve film demişken bir şeyi özellikle söylemeliyim Ichabod Crane karakteri filmde çok daha karizmatik....kitabı okuyup filmi izlediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız......
Evet, bu sefer okumadan önce biraz araştırma fırsatım oldu. Irving'in eserleri Amerikan edebiyatının ulusal kimliğinin şekillenmesine büyük katkılar yapmış. Özellikle kitaba ismini veren "Uykulu Kuytu Söylencesi" ve "Rip Van Winkle" gibi hikayeleri, Amerikan folklorunu işliyor. Amerika'nın bir koloni ülkesi olduğu zamanlar. Bu eserler, zamanının ruhunu ve Amerikan toplumunun duygularını yansıtan önemli belgeler niteliğinde.
Irving'in kısa hikayeleri, Amerikan edebiyatında kısa hikaye türünün yaygınlaşmasına öncülük etmiş ve bu türün popülerliğini artırmış. Kendisi aynı zamanda yazarlığın bir meslek olduğunu savunan kişilerden.
Ufak eğlenceli öyküler, korku öğesi yok denecek kadar az diyebilirim.
Garip bir şekilde eski tarzda yazılan korku hikayeleri hoşuma gidiyor. Günümüzde korku hikayeleri kadar gerilimli değiller, olay akışları daha basit, sadece öykünün başını okuyarak sonunu tahmin edebiliyorsunuz ama bunlara rağmen sizi kendine çeken bir yapısı var.
Uykulu Kuytu Söylencesi abimin aldığı bir kitaptı. Zaman zaman gözüme çarpsa da uzun bir zaman okumamıştım. Bir gün abim yavaştan kitaplarını geri istemeye başlayınca bu kitabın değeri benim gözümde büyümüştü. Evet, bu kitabı okumam lazımdı...
Bir çok korku kitabı okudum. Bazı kitaplar hikayelerdeki detaycılığıyla beni kendisine çekerken, bazıları sadece atmosferiyle beni büyülemiştir. Uykulu Kuytu Söylencesi ikincisine daha yakın olsa da diğer korku hikayelerine kıyasla atmosferine hepten girdiğimi maalesef söyleyemeyeceğim. Kısaca beş-altı yaşındaki çocuklara uyku vaktinde yaramazlık yapmasın diye anlatılan öykülere benziyor diyebilirim. Gene de, başsız süvarinin kapkara atı ve elinde baltasıyla gece vakti size doğru koştuğunu hayal edince yirmi iki yaşındaki ben bile biraz ürküyorum.
Video incelemem: youtu.be/fz5QKe7-d2s
İthaki yayınlarının karanlık kitaplık serisinin 2. kitabında bizleri 7 tane kısa öykü karşılıyor ama ben asıl öykümüz olan kitabımızın ismiyle aynı öyküyü ele alacağım. Bu hikaye 40 sayfalık bir öykü. Resmen ilk 32 sayfa betimleme ile geçiyor diyebilirim. Zamanına göre korkutucu olacak şeyler artık tabii pek korkutucu olmuyor. Dil olarak da yazar eski kalmış diye düşünüyorum. Filmi de mevcut bu arada ve filmini şahsen daha çok öneriyorum.
Kitabın detaylı incelemesini yaptığım videoyu yukarıdaki linkten izleyebilirsiniz.
Kafasının bir tarafı hayalet hikayeleriyle dolu olan beyefendi tam bu noktada susmuştu.
"Peki bu hadise gerçek mi?" diye sordu, durmadan soru soran beyefendi.
"Hiç kuşku yok ki gerçek," diye yanıtladı diğeri. " En yetkili kişiden dinledim. Öğrenci bizzat anlattı. Kendisini Paris'teki bir akıl hastanesinde görmüştüm."
"Dünyada tek bir tane bile arkadaşım kalmadı!" dedi.
"Yine de bir yuvan var," dedi, Wolfgang.
"Evet, mezarda!"
Bu sözcükler karşısında Wofgang'ın yüreği ezilmişti.
Wolfgang duraladı. Burada, onu alışılagelmiş düzenin üzerinde kılan görünümüyle yalnız başına oturmuş bu elem abidesinde kendisini huşu içinde bırakan bir şeyler vardı.
İnsan zihninin sınırlarını aşan güzellikte bir kadın çehresiydi bu.
Üzerinde öylesine kuvvetli bir tesir bırakmıştı ki, o çehreyi yeniden ve yeniden hayal etmişti. Gündüz vakti düşüncelerini, gece vakti uykularını işgal ediyordu; sözün kısası, düşündeki bu simaya abayı yakmıştı.
Görünüşte ufak tefek olsa da gönlü geniş bir adam olan baron, etrafını kuşatan bu küçücük dünyadaki insanların en büyüğü olduğunun farkındalığıyla şişindikçe şişiniyordu.
"Yani neticede, şayet yanılmıyorsam," dedi Tom üzerine basa basa, "Siz herkesin Şeytan diye bildiği kişisiniz."
"Ta kendisiyim ve emrinize amadeyim," diye yanıtladı kara adam, çok da medeni olmayan bir tavırla başını eğerek.
Şurası kuşkusuz ki, tüm ailevi tartışmaları daima uysallıkla alttan alan bu zavallı adam, köydeki tüm iyi kalpli hanımların gözdesiydi; ve onlar da, akşam dedikodularında değerlendirdikleri bu kavgalarda tüm kabahati Van Winkle Hanım'ın üzerine atmayı asla ihmal etmezlerdi.
"Hayatta hiçbir vaziyet yoktur ki insana fayda sağlamasın, onu keyiflendirmesin; elbette şu nükteyi aklımız da bulundurmak kaydıyla:
"Hortlak süvarilerle yarışan adamların başları muhakkak ki derde girer."
Belki de sonraki yıllarda kiliseye giden yolun değirmen havuzunun kenarından geçecek biçimde değiştirilmesi de bu yüzdendir. Terk edilen okula gelince . . . O da çok geçmeden çürüyüp yıkılmış ve söylentilere göre talihsiz öğretmenin hayaleti buraya dadanmıştı. O zamandan bu zamana, durgun yaz akşamları sallana sallana saban sürmekten evlerine dönmekte olan çiftçi yamaklarının kulağına Uykulu Kuytu'nun huzurlu ıssızlığında bir ilahi tutturmuş hüzünlü hüzünlü söyleyen öğretmenin sesi çalınırmış gibi gelir.