Siyah beyaz bir fotoğrafa bakar gibi geçmişe bakmak, çoğu zaman insanın içini acıtır.
Belki diye geçirirsin içinden, belki dersin kelimeleri benzer öykülerde buluşturarak hikayeyi büyütürsün. İçinden kimler, neler geçer?
Bir gün doğduğun, büyüdüğün vatan diye bildiğin topraklar aniden el olur, yaban olur. At sırtında, dağ tepe gezdiğin bu topraklar birden ayağının altından kayar gider. Derelerinden akan suların sesi duyulmaz olur. Başının üzerinden geçen bulutlar bile yabancılaşıverir. Nereden geldiğini, kimlerden olduğunu bılmediğin yolculuk başlar. Neresi vatanın, neresi "gavur" eli diye düşünür durursun. Gün gelir, alıp çok uzaklara karşı kıyılara bilmediğin topraklara zorla götürürler, seni. Gün gelir, getirdikleri bu topraklardan tekrar alıp, zorla koparttıklan topraklara yine zorla alıp getirirler.
Adın bazen muhacir olur, bazen mübadil, bazen de mülteci olur. Oynanan çıkar oyunlannın dikkate alınmayan figüranlarındandı Kıyıcı Sefa ile Yoğutçu Yanko gibi... Yüzlerce yıl önce yani Kıyıcı Sefo'dan çok önce başlar bu hikaye...