Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Solaris (SL10)

Stanislaw Lem

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Onca yol kat edip gelmiştim, hedefe tam ulaşmışken ölmek olmazdı.
Mesele benim ne istediğim değil, neyin mümkün olduğu.
Reklam
Doğrudan göz hizamda yıldızları gördüğüm geniş bir yarık açıldı. Prometheus Kova takımyıldızının alfasına yönelmişti, ama gözlerim alfayı boş yere arıyordu. Galaksinin bu tarafındaki göğe yabancıydım, tek bir takımyıldızı bile bilmiyordum, küçük dar pencerenin önünden ışıldayan bir toz akıp gidiyordu. İlk belirgin yıldızı görmeyi bekliyordum, ama onu göremedim. Yıldızlar kızıllaşan arka planda dağılıp sönükleşerek gözden kaybolmaya başladı. Artık atmosferin yüzey katmanlarında olduğumu anlamaya başlamıştım. Etrafta yıldızlar yoktu artık. Prometheus'u görmeyi başaramadığım için üzülüyordum, otomatik kumanda lombozu açıldığı sırada görüş menzili dışında kalmış olmalıydı. Kapsül iki kez sarsıldı, dayanılmaz derecede titremeye başladı, bu titreşim tüm yalıtım katmanlarını ve hava yastıklarını aşıp vücudumun derinliklerine hücum etti, göstergenin soluk yeşil dış hattı bulanıklaştı. Buna korkmadan bakıyordum. Onca yol kat edip gelmiştim, hedefe tam ulaşmışken ölmek olmazdı. "Solaris İstasyonu," diye seslendim. "Solaris İstasyonu, Solaris İstasyonu! Bir şeyler yapın. Sanırım uçuş rotamdan çıkıyorum. Solaris İstasyonu, Prometheus kapsülü konuşuyor. Tamam."
Sayfa 8 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
İnsan aynı anda pek az şeyi kavrayabiliyor. Gözümüzün önünde, burada, şimdi olup biteni görüyoruz sadece.
Dünya sıradan bir gezegen, evrenin çayırı ve biz bu sıradanlığımızla böbürleniyoruz. Bu sıradanlığımızla her şeyi yapabileceğimizi sanıyorduk. Bu bir şemaydı. Bu şemayla cüretkarca ve sevinçle uzaklara, başka dünyalara doğru yola çıkıldı! Peki o başka dünyalarda ne yapacağız? Ya biz onlara egemen olacağız ya da onlar bize, şu zavallı zihinlerimizdeki tek düşünce buydu. Ama buna değmez. Değmez.
Kendini sanki matematik diliyle ifade ediyordu. Tüm bunlar bilim insanlarını karşılarında düşünen bir canavar olduğuna, bunun evrenin özü üzerine akıllara durgunluk veren boyuttaki kuramsal düşünceyle meşgul olan, milyonlarca kez büyümüş ve tüm gezegeni kuşatan bir tür protoplazmik deniz-beyin olduğuna inanmaya teşvik ediyordu.
Sayfa 35 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Kozmosa çıkıyoruz, her şeye yani yalnızlığa, savaşa, eziyete ve ölüme hazırız. Alçak gönüllülükten bunu yüksek sesle dile getirmiyoruz, ama muhteşem olduğumuzu düşünüyoruz bazen. Bu arada ... bu arada hepsi bu kadar da değil, o her şeye hazır oluşumuzun da sahte bir tavır olduğu çıkıyor ortaya. Kozmosu fethetmek istemiyoruz aslında, Dünya'yı kozmosun sınırına dek genişletmek istiyoruz sadece. Bazı gezegenler Sahra Çölü gibi kıraç, bazıları kutuplar gibi buz tutmuş ya da Amazon Ormanları gibi tropikal olmalı. İnsancıl ve soyluyuz, başka türlere türlere boyun eğdirmek değil, onlara kendi değerlerimizi benimsemek ve karşılığında onların mirasını devralmak istiyoruz sadece. 'Kutsal Bağlantı'nın şövalyeleri sayıyoruz kendimizi. Bu da ikinci sahtecilik. İnsandan başka bir şey aramıyoruz biz. Başka dünyalara ihtiyacımız yok. Ayna lazım bize. Başka dünyalarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Biri yetiyor bize, ama onda boğuluyoruz artık. Dünyamızın ülküsel imgesini bulmak istiyoruz; bizimkinden daha mükemmel küreler, uygarlıklar olmalı; ilkel geçmişimizin görüntüsünü tekrar bulmayı umuyoruz bunlarda. Öte yandan kabul etmediğimiz, kendimizi sakındığımız bir şey var. Sonuçta sadece erdemlerden damıttıklarımızı, İnsan'ın kahramanlık heykelini getirtmedik ki Dünya'dan! Gerçekten nasılsak öyle geldik buraya ve madalyonun öbür yüzü bize bu gerçeği, gerçeğin görmezden geldiğimiz o kısmın gösterince onu kabul etmiyoruz!
Sayfa 110 - Alfa YayınlarıKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.