Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Son Nefesim

Luis Bunuel

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Ölüm
Bir üzüntüm var: Neler olup bittiğini artık bilememek! Sürekli değişen bir dünyadan koparılıp alınmak! Sanki bir dizinin orta yerinden koparılıp alınır gibi. Öyle sanıyorum ki, ölüm sonrasına duyulan merak, eskiden pek yoktu. Veya hiç değişim göstermeyen bir dünyaya daha az raslanıyordu. Bir itirafım olacak: Kitle iletişim araçlarına duyduğum nefrete rağmen, her on yılda bir, ölüler dünyasından uyanabilmeyi, bir gazete bayiine yürüyebilmeyi ve bir-iki gazete almayı isterdim. Başka bir şey dilemezdim. Kolumun altında gazetelerim, soluk benzimle, duvarların dibinden usulca geçer, mezarlığa dönerdim. Yeniden uykuya dalmadan önce, dünyadaki felaket haberlerini okur, sonra da, mutlu bir şekilde, güven verici sığınağımda yeniden uykuya dalardım.
Sayfa 326 - Afa Yayınları
80'lerden bir dilek
Nüfus patlaması beni o kadar korkutur ki, zaman zaman kendimi alamayıp evrensel bir felaket düşlediğim çok olmuştur. Öyle bir yıkım ki bu, benim de içinde olacağım iki milyon canlıyı yeryüzünden silip süpürüyor. Ama benim sözünü ettiğim bu felaket, doğal bir güçten kaynaklanmalı. Yer sarsıntıları, sel felaketleri veya dünyayı kırıp geçirecek bir virüs gibi...
Sayfa 320 - Afa Yayınları
Reklam
Bilgiçlikten ve bilimsel jargondan tiksinirim. Cahiers du Cinéma'daki bazı yazıları okurken kahkahalarla güldüğüm çok olmuştur. Bir gün fahri başkanı olduğum Meksiko City'deki Centro de Capacitacion Cinematografica adlı yüksek sinema okuluna davet edilmiştim. Beni üç dört profesörle tanıştırdılar. Aralarında kılık kıyafeti yerinde, efendi, mahcubiyetinden kızaran genç bir adam vardı. Branşının ne olduğunu sordum. Şöyle yanıtladı: "Klonik göstergebilimi." Onu oracıkta öldürebilirdim. Paris'e özgü tipik bir tavır olan bilimsel jargon, az gelişmiş ülkelerde üzücü boyutlara ulaşmaktadır. Bu, kültürel sömürgeciliğin çok açık bir örneğidir.
Sayfa 279 - Afa Yayınları
Franko'nun körükörüne hasmı değildim. Gözüme şeytanın kendisi gibi görünmüyordu. Tükenmiş İspanya'yı, Nazilerin eline geçmekten kurtardığına bile inanmaya hazırım. Onun hakında, bir miktar anlaşılmazlığı da kabul ediyorum. Zararsız nihilizm hayalleri arasında kendi kendime diyorum ki, karşınızdakilerde, yani Franko yandaşları arasında daha yaygın olan kültür ve zenginliğin vahşeti azaltacağını umardım. Hiç de öyle olmadı, tam aksine. Bu yüzden şu anda sek martinimi içerken, paranın ve kültürün getireceği yarardan kuşku duymaktayım.
Sayfa 212 - Afa Yayınları
Yaşlılık...
Kendi tanımımı kolayca yapabilirim. Yaşlıyım... Benim ana hastalığım bu. Ancak evimde rahat edebiliyorum, günlük yaşantıma sadık kalarak... Kalkıyor, bir kahve içiyorum. Yarım saat kadar beden hareketi yaptıktan sonra, elimi yüzümü yıkayıp bir kahve daha içiyor, bir şeyler yiyorum. Saat 9.30 veya 10 olmuştur. Dışarı çıkıp evlerin çevresinde bir gezinti yapıyorum. Sonra, öğlene kadar can sıkıntısı içinde oturuyorum. Gözlerim güçten düştü. Ancak büyüteçle ve özel bir aydınlatmayla okuyabiliyorum. Bu beni çok yoruyor. Sağırlığım ise, uzun bir zamandır müzik dinlemekten alıkoyuyor beni. İşte o zaman bekliyor ve düşünüyorum. Eskileri anımsıyorum, sabırsız hareketlerle saatime sık sık göz atıyorum. Çalışma odamda, yavaş yavaş aperatifimi içtiğim öğle saatleri çok kutsaldır benim için. Yemekten sonra, saat üçe kadar koltuğumda birz uyuklarım. Üç-beş arası, benim en çok sıkıldığım saatlerdir. Bir-iki satır okur veya bir mektuba cevap veririm, öteberiye dokunurum. Saat beşten itibaren, koluma daha sık gözatmaya başlarım. Altıda alacağım aperatifime daha ne kadar var diye... Zaman zaman onbeş dakika hile yaptığım da olur. Bazen de saat beşten sonra, bir-iki dostumu konuk eder, onlarla gevezelik ederim. Saat yedide karımla yemek yer ve erkenden yatarım.
Sayfa 322 - Afa Yayınları
Federico Garcia Lorca
Tanıdığım insanlar içinde Federico ilk sırayı alırdı. Ne tiyatrosundan ne de ozanlığından sözediyorum şu anda. İnsan olarak ele alıyorum. Üstün olan yapıtları değil, kendisi idi. Ona benzer birini bulmak olanaksızdır diyebilirim. Piyanoda Chopine'e öykünürken, bir sözsüz oyun hazırlarken, kısa bir tiyatro sahnesi sergilerken büyüleyici idi adeta. Sıradan bir şey okurken bile, dudaklarından dökülen dizeler bambaşka bir güzelliğe bürünürdü. Heyecanlı, neşeli, coşkulu bir yapısı vardı. Her yönüyle yaşam doluydu.
Sayfa 197 - Afa Yayınları
Reklam
"kubrick'in paths of glory'sini, fellini'nin roma'sını, sergei eisenstein' ın potemkin zırhlısı'nı, marco ferreri'nin la grande bouffe'unu çok severim. la grande bouffe, bence hedonizmin bir anıtı, tensel isteklerin büyük bir trajedisi, bir başyapıtıdır. jacques becker'in goupi mains rouges ve rene
Sayfa 295
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.