Onlardan geriye kalan tek kanıt, raporları ve tüm bilinenleri hatırlamayı geçtim, kendisinin bile bilmediği, insanın baş döndürücü hayatının sıkıştırıldığı mezar taşlarıdır.
Çünkü sonumuzun kaçınılmazlığı bilgisinin altında huzur ve zamanın belirsizliği içinde de umut yatıyor. İnsan ise bilinmezlik ve umutla yaşar. Kıyametten bir gün öncesinde bile umudu bekleyecektir çünkü öyle yaratılmıştır. Kendini çok kaptıran ise, kendini çoktan lanetlemiştir.
Sonuç olarak, insanın tüm hayatı aslında yavaş bir ölümden ibaretti. Ölen biz de değildik, aksine bizi çevreleyen ve yavaş yavaş solan dünyaydı. Yaşamımızın ilk yıllarında çiçek halindedir. (Çocukluk hatıralarımız bu yüzden öylesine parlak değil mi?)