Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Şüpheden Hakikate

İsmail Çetin

Şüpheden Hakikate Gönderileri

Şüpheden Hakikate kitaplarını, Şüpheden Hakikate sözleri ve alıntılarını, Şüpheden Hakikate yazarlarını, Şüpheden Hakikate yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hadis ve ayete binaen, kul neyi dilerse Allah da onu yaratır.(58) Bu ayet-i kerimeyi imla ettiğimiz zamanda, bir hayâli temsil kalbime tahattur etmiştir. Allah'ın ilmi, iradesi ve kudreti benzersizdir. Şu misalde iyice anlaşılmış olacak: Feyz-i İlâhi, Arş-ı A'lâ'nın parlak yüzüne iner. Öbür yüzü ile Arş onu, cismâni ve maddi zerrelere sevkeder.
Kim iyi amel ve hareket ederse, bu kendi lehine; kim de kötülük ederse, bu da kendi aleyhinedir...”(55) Yukarıdaki ayet-i kerime ve hadisler gibi pek çok şer'i deliller ile de, kulun cüz'i ihtiyâriyyesi vardır, diye beyan buyrulmuş, icad ve yaratmak hususunda kulun hiçbir rolünün olmadığı da ifade edilmiştir. Binaenaleyh hayra meyl ve azmetmek ve hayrı işlemek, sevabı gerektirmediği gibi, günah da azabı gerektirmemiştir. Ancak itaat sevaba, isyan azaba sebebdirler, Sevab Allah Teâlâ'nın fazlıyla, azab O'nun adliyledir. Kul hiçbir şeye müstehık değildir. Bu sırrı ancak ehli keşif ve şuhüd tahkik etmiştir. Öyle ise Allah, tahakküm altına alınamaz. Kul O'nun mülküdür; O ise kendi mülkünde tasarruf eder. Ayâ!.. Sen bir koyunu yere yatırıp ayaklarını bağlarsın, onu kesip yersin. Mülkün olduğu için bunda sakınca görmüyorsun. Ey kader-i İlâhiyye'ye karşı gelen bedbaht, "Hâlık kendi mülkünde tasarruf eder." sözünden niye yüz çevirirsin? Bunu idrak ettinse, onu idrak etmek kolaydır. Halbuki Allah Hakiki Mâlik, sen ise mülkünle birlikte O'nun mülküsün. Mülk mâlikine karşı gelebilir mi?(56
Reklam
Kim Allah'a ve Peygamberi'ne itaat ederse..." ve "Kim de Allah'a ve Peygamber'ine isyan ederse..." mealindeki cümle-i tayyibelerinde, itaat etmek ve isyan etmek, kula nisbet edilmiştir. Yani kul, bir şeyi yapmaya veya terketmeye azimle ğayretini sarfetmedikçe, Allah Celle ve A'lâ, o işi ona yaratmaz. Ne vakit azim ve cüz'i iradesini harcar, arzuyla meyi ve taleb ederse, o zaman Allah da ona o işi kolaylaştırır ve müyesser eder, diye ifade olunmuştur. İşte Hâlık Teâlâ'nın kahır ve ğazabına sebeb, kulunun şerre meyletmesi; O'nun inayet ve hidayetine sebeb de kulunun hayra meyletmesidir.(52)
Cüz'i ihtiyâriyye meselesine gelince; kulun azmi demektir. Kul azmiyle bir hayra yönelse, Allah da o hayrı yaratır; azim ve meyliyle şerre yönelse, Allah da o şerri ona yaratır. Allah'ın âdeti böylece câri olagelmiştir. Bundan dolayıdır ki kul, itaat ve ma'siyetle vasıflanır. Ve bu sıfattan dolayı sevaba yahud azaba müstehak olur. Kul azmiyle hayra ve şerre meyledebildiğine göre, hayra meylederse ismi müti', şerre meylederse ismi âsidir. Kula teklifi icab eden sebeb, meyli ve azmidir. Hâlık Teâlâ'nın ilmi maluma - Hâlık'ın ilmine nazaran bilinmesi mümkün olana; Kudreti makdüra - Hâlık'a nisbeten yapılması mümkün olana bağlı olduğu gibi, halk ve yaratması da kulun kisbine bağlıdır.
Peygamberlere nazil olan kelâm, Ezeli Kelâm'dır. Allah Teâlâ kula benzemediği gibi, Kelâmı da kulun kelâmına benzemez. Kitab, Sünnet ve icmâ-i Ümmet'le kelâmın tarifi böylece olmuştur. Şer'i şerifin varlığı, O'nun Nefsi Kelâmı'na bağlanmıştır. Kur'ân-ı Hakim'in apaçık olan mu'cizesi, Şer'i şerife kâfidir. Zira Kur'an, mahluk tarafından tasnif ve te'lif edilmiş değildir. Şu kadar ki, tertiblenmesi Peygamber tarafından olmuştur. İmam Eş'ari'nin buyurduğu gibi, Müsâ aleyhisselam, İsâ aleyhisselam ve bizim Peygamberimiz aleyhissaiâtu vesselam, Hâlık'ın ezeli kelâmını işitmişlerdir. Yani Levh-ı Mahfuz'da ve elimizdeki Kur'an, Peygamberimiz'in Kelâm-ı Lafzi'yi tertib ederek bize bildirmiş olduğu kelâm, Nefsi Kelâmı'na delâlet eder. Mezkur kelâmın, harf, lafız, sesten meydana gelmesi, O'nun Nefsi Kelâmı'nın ezeliyetine bir engel teşkil etmez.
İRADE SIFATINA KISA İZAH İrade, Allah Teâlâ'nın Zâtı ile kâim, Zâtı hakkında caiz yani mümkün ve kadim bir sıfattır. Rabb'imiz Celi, ve A'lâ bu sıfatla Kudretini, eşyayı var veya yok etmeye tahsis eder. Bundan anlaşıldı ki irade; ilim,kudret, rıza ve emr manasında da değildir. Mesela Rabb'imiz, Ebü Bekr Sıddik radıyallâhu Teâlâ an. hu'nun imanını irade etmiş, fakat iman etmesini emretmemiş; o iman etmiştir. Aynı zamanda Ebü Leheb'ip küfrünü de irade etmiş, fakat küfrünü değil iman etme. sini emretmiş; o ise küfrü tercih etmiştir. Şu halde emr ve irade, bazan bir araya gelen bazan da birbirinden ayrılan iki şeydir. Emr iradeyi kuşatır, amma irade ise emri kuşatmaz. Bunun içindir ki Allah Teâlâ, hayrı da şerri de diler; hayrdan razı olur, şerre rızası yoktur. İlim maluma tâbi olduğu gibi, Allah'ın yaratması da kulun kalbine tâbi'dir. Çünkü hayr ve şer, evvela kulun kisbi ile, sonra Yaratıcı'nın yaratmasıyla meydana gelir. Eğer Allah'ın yaratması, kulun tedbirinin zıddına olursa, kul sorumlu değildir. Nitekim ayet-i kerimede: “Bununla beraber o doğruluğu âlemlerin Rabb'i olan Allah dilemeyince siz dileyemezsiniz.” (22) buyrulmuştur.(23) iAllah Teâlâ, kendi dileğiyle bu âlemi yarattı. Öyle ise Allah, kainatı muayyen bir vakitte yaratmayı dilemiş ve o muayyen vakitte yaratmıştır.
Reklam
İki kâse beraber su verilse Birin almak gibi ol demde atşân Allah Teâlâ'nın İradesi, her mevcudu kuşatmış daimi sıfatıdır. Yani küfür, iman, itaat, isyan, şer ve hayr, O'nun iradesi ve dileğiyle olur. İrade, emrden başkadır. İrade, varlığı ve yokluğu aynı seviyede olan mümkünün, var veya yok edilmesinden birini tercih etmektir. Bazı Ehli Sünnet: “İrade, olabilecek olayları yapmak veya yapmamaktan birini tercih etmektir.” demişlerdir. Allah Teâlâ'nın dilediği olur, dilemediği olmaz, diye Ehli Sünnet ittifak ettiler. Yine ittifaklarıyla, irade yani dilemek; emr ve taleb demek değildir. Ancak irade, yapmak veya yapmamak, iki taraftan birini tercih etmektir. Çünkü tereccühü menfi olanın tercihi mümkündür. Hızır Bey, iradeyi şu temsille ifade etmiştir. Aynı mesafede iki bardak su kendisine uzatılan susamış kimsenin, ikisinden birini tercihen dilemesi ve ona elini uzatmasıdır. Her ne kadar mümkinatta hiçbir şey Allah Teâlâ'nın iradesinin dışında değilse de, O, kulunun küfrüne razı değildir. Allah Teâlâ her şeyin Yaratıcı'sı olduğu gibi her şeyde de iradesi vardır. Ehli Sünnetin dışında kalan zümre hepsi, irade meselesinde şaşkındır. Dolayısıyla bu meselede izaha ihtiyac vardır. (21)
İhtar: Kainat, Allah'tan ayrılmış, tekrar Allah'a döner, O'nunla birleşir... Isâ, Allah'tan bir parçaydı, sonra O'nunla birleşti... Ali yükseldi Allah'la birleşti... Fenâ Fillah olanın ruhu Allah'la birleşir... gibi sözler ğayri Müslimlerin sözleridir. Nakş, nakşedici kimseyle birleşmediği gibi, kainat da Allah Teâlâ ile birleşmez. Çünkü, iki cüz'ün birbirine birleşmesi yahud birbirine girmesi, mümkünün sıfatıdır; mümkün Vâcib'le birleştiği zaman, mümkünün Vâcib olması yahud Vâcib'in mümkün olması lazımgelir. Bu ise Şân-ı Bâri'ye yakışmaz. Ârifler Allah Teâlâ'yı bu gibi fikirlerden tenzih ederler. Zaman, mekan ve içindekiler hepsi, değişmektedir.
Resulullah aleyhiselatu vesselam'ın bütün ashabını hayr, iyilik ve güzellikle yâd et, hiçbirisini kınama. Hazreti Muaviye'ye yahud Hazreti Ali'ye karşı gelen sahabenin şan ve şerefini ölçecek hangi baba yiğidin kantarı vardır? Ancak saman çöpü kantarıyla, dağdan daha büyük ashabın şerefini tartan, olsa olsa Şii veya Hârici olur. Bilâ istisna
Dirilerin ölülere, ölülerin de dirilere dua etmeleri Ehli Sünnete göre sabit ve caizdir. Binaenaleyh Mü'min olduktan sonra ölü bir kimse, diri olanın duasından faidelenir. Böylece diri bir kimsenin, velâyeti sabit olan ölü bir kimseden bereketlenmesi mümkündür. Bunun için evliyânın kabirleri ziyaret edilir. Ölünün kabrini ziyaret etmeyi yani ziyareti, tapmak olarak bildirmek, bilmek doğru değildir. Amma ölüye çaput bağlamak, mum yakmak, serseri avamların işidir. Bu dahi şirk değil günahtır.
29 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.