Önsözünde yazarın dediği gibi "Tarihte iki büyük yangın geçirmiş olmasının yanı sıra, 1970'li yıllardan bu yana kalite ve kimliğinden çok şey yitirmiş olmasına rağmen Beyoğlu, İstanbul deryasının içinde bir "iç deniz". Git git bitmeyen derin bir cadde. Her bir köşesi, her bir sokağı, her bir binası anılarla, tarihle iç içe. Anlat anlat bitmeyen bir yer. Ne satırlara sığar ne de kitaplara. Beyoğlu'nu anlayabilmek için köşe bucak, gerektiği gibi gezip görmek gerek. “
Tam aradığım kitaptı, meydandan tünele İstiklal Caddesi'nde yürümek keyiflidir. Neden?
Bir defa her çeşit insan görürsünüz, her nevi mizaç rahatça vücut bulur burada. Tıpkı mimarisi gibi: art nova, neo klasik, ne “idüğü belirsiz mimari” akımlarının temsilcileri de buradadır. Sadece binalar değil, pasajlar, sokaklar, tarihi ile her köşe başında bir hikaye barındırır.
Beyoğlu; kiliseleri, yabancı okulları, sefaretleri, lokantaları, pastaneleri, sinemaları ve edebiyat severlerin Sait Faik’te, Salah Birsel’de mutlaka rastladıkları meyhane ve batakhaneleri ile Osmanlıdan Cumhuriyete bir "yaşanmışlıklar açık hava müzesi".
Bu hikayeleri bilerek istiklalde yürümek ise bambaşka bir keyif oluyor. Bilerek müze gezmek gibi.
İşte bu kitap bu yüzden çok güzel bir kitap.