Üzerine yağan yağmurlar kadar beddua ettiğim Marmara’mın âhı mı tutuyor, ne ? Oysa ben, sadece onu sevdiğim için medet umuyordum. Herkese yaptığım gibi…
"Ağlamıyorum." diyorum şaşırarak. Neden peçete uzattığını anlayamıyorum. Bu kez sırıtması geri geliyor, kalbimin teklediğini hissedip derin bir nefes alıyorum.
"Alın lütfen."
"Ama neden?"
"Ketçap..." diyor dudağını ısırarak. Kahkahasını zor bastırıyormuş gibi görünüyor.
Yüzümün kızardığını hissederek peçeteyi alıyorum. "Nerede?"
"Burnunuzda..."
Kendimden nasıl bu kadar uzaklaştığıma dair hiçbir fikrim yok. Nasıl bu kadar büyük bir acıyı yüreğime sığdırabiliyorum, onu da bilmiyorum. Esasında artık delik deşik yüreğimden acıların sızıp tüm vücuduma yayılmaya başladığını düşünüyorum.
Gitmesi o kadar doğal, o kadar mantıklı ki reddedemiyorum bile. Doğru olanı bilip yanlışı dilemek bu…
Vicdanım bu yüzden rahatsız, her şey bu yüzden acı veriyor. Ama doğru olan bu kadar açıkken nasıl yanlışa meyledebilirim ki?