Yüz metreyi sekiz saniyede koşamayacağını, sabah rüzgarını arkadan yese de martılar gibi gökyüzünde süzülmeyeceğini anlamıştı artık. Ve kimi sabahlar, felaket dolu öğleden sonralara dönüşebilirdi. Bu kabul edilmesi gereken bir gerçekti. Başarısızlığın, yeteneksizliğin belirtisi değil insanlığın, kusur sahibi olma hakkının simgeleriydi. Artık korkması gerekmiyordu... hiçbir şeyden korkmayacaktı artık.
"Haksızlık bu!
Dünya haksızlıklarla dolu, küçük kız.
- Neden bana küçük kız diyorsun? Küçücük bir kızsın da ondan. Daha yeni büyüyorsun. Kadın olmaya çalışıyorsun.
- Belki haklısın. Kadın bedeninde küçücük bir kızım."
"Eski günler diye birşey yoktur. İyi günler kötü günler vardır sadece. Kimi zaman iyileri kötüler, kimi zaman da kötüleri iyiler izler. Bunları sağlamakta senin elindedir."
《Acaba hâlâ...》
《Evet.》
《Bakire mi kızım? 》
《Evet. Bütün derdiniz buysa, kızınız hâlâ bakire!》
Derin bir soluk aldı Veronica:
《Öyleyse hiçbir şey olmadı. 》
Doktor acı acı gülümsedi:
《Evet hiçbir şey olmadı. Göğüslerinde, vajinasında üçüncü derece yanıklar var. Burnu kırılmış. Boynu, omuzları, bacakları dişlenmiş. Ama bakire hâlâ. Dediğiniz doğru... hiçbir şeyi yok!》
"Yalnızlık! Herkes için sorun birdi. Kadın, erkek, çocuk, genç, yaşlı. Kalabalığın, insan topluluklarının arasından sıyrılıp, kapıyı ardından kapadığın an, yalnızlık denilen, o dibi görünmez, kapkaranlık deliğe yuvarlanmak yok mu!!"
Kimse beni kullanamaz. Kimse. Nedeni önemli değil. İster aşk olsun ister nefret için olsun, kimse beni kullanamaz.
Salt verebileceğini sunmakla yetinecekti artık. Bu güne kadar hep başkalarını mutlu etmek, onların istedikleri biçime, kılığa girmek için çabalamıştı. Ama bir işe yaramamıştı bu. Mutlu olamamıştı. Değişik kişilere değişik biçimlerde görünemezdi. Yeteneklerinin sınırlarını anladığı saniye, suçluluk duygusundan sıyrılmayı başarmıştı.