Ortada iki ayrı dava ve iki ayrı topluluk vardır. Bunlardan birincileri kendilerini Allah’a, diğerleri ise putlara nisbet etmektedirler. Din bu ayrılıkları anlamlandırmak üzere gelmiştir. Din bu ayrılıkları bütünleştirmek için değil tahkim etmek için gelmiştir.
Tevhidi iman, zihnimizde, yüreğimizde ve davranışlarımızda somut bir gerçeklik haline gelmemişse, iman kullanmadığımız, işlemediğimiz kendisine başvurmadığımız soyut bir değer halinde duruyorsa, bu iman düzmece bir imandır ancak.
Modernizmle bağdaşmayan, modernizmle telif edilmesi kabil olmayan tek sistem olarak İslâmiyet kalmaktadır. İslamiyetin bu temel özelliği bilindiği için öteden beri emperyalistler modern eğilimlerle uzlaşabilecek yeni bir İslam türü geliştirmeye çalışmaktadırlar. Bu yeni tür İslam’ın hayatın dışında bir yerde varlığını sürdürmesi istenmektedir.
"İslam’ı konuşmak bir inanç ve kültür olayını konuşmak demek değildir. İslam’ı konuşmak bir varoluş davasını konuşmaktır."
Tevhidi Gerçekliğin Işığında, Atasoy Müftüoğlu
"Varlık nedenleri Allah'ın dinini bütün unsurlarıyla inkâr esasına dayalı bulunan modern sistemlerin izin ve anlayışına sığınarak " din"in gerçeğine bir yol bulunamayacağı tâbidir. Bilinmelidir ki dinî her türlü gerçeklik, din dışı olgularla açıklanamaz. Din dışı olgularla açıklanmaya çalışılan din; kategorilere, sosyolojik tanımlarla sınırlı bir din anlayışı girebilir fakat İslam asla bu kategorilere sığdırılamaz. "
(A. MÜFTÜOĞLU / Tevhidi Gerçekliğin Işığında)