Johann daha en başından etkili bir şey yapamayacak ya da denemeye bile teşebbüs edemeyecek kadar parçalanmış ve felce uğramış gibi hissediyordu kendini.
- hem Johann asla ve katiyen bir muhatap sayılamazdı. Ahşap ya da alçıdan bir heykele nasıl söz yöneltilebilir ki? Johann bir yere bakmaktaydı- bir yere mi? Hayır, hiçbir yere bakmıyordu. İç dünyasından dışarıya artık hiçbir canlılık işareti yansımıyordu.
Şimdi bunu düşünmüyordu, düşünmek istemiyordu - ama bu duygu ona belli belirsiz eşlik ediyordu. Tıpkı karanlık duyguların en korkuncu gibi: Saatlerin geçip gittiğini hissetmek...
“Matematiksel bir formül bulmak için belki de şeytana başvurmak gerekir; gelgelelim herhalde o da formülü veremez. Nitekim bu durum açıklanamaz, seraklar vardır işte: Oradadırlar!”