Saniyeler saniyeleri kovalıyor, dakikalara dönüşüyordu, zaman nasıl da genişleyebiliyordu böyle! Nasıl katlanacaktı zamana, ne vakit başlayacaktı? Zaman daha hızlı aksın diye geceyi sarsamaz mıydı insan?
Derler ki, insanın artık hiç yeşillik görmeden geçirdiği zaman sanki etrafında günlerce kardan, burdan ve kayadan başka hiç bir şey görmemişçesine çok daha uzun olurmuş.
Bu küçük ekip işte böylece kar fırtınasını yararak ilerliyordu, ağırdılar ama umut az olsa da henüz mağlup olmamışlardı bu beyaz gecenin çağıltı, uğultu ve zangırtılarla kuşattığı bakir toprakları geçerek ilerliyorlardı.
Matematiksel bir formül bulmak için belki de şeytana başvurmak gerekir, gelgelelim herhalde o da formülü veremez. Nitekim bu durum galiba açıklanamaz, seraklar vardır işte: Oradadırlar!
- hem Johann asla ve katiyen bir muhatap sayılamazdı. Ahşap ya da alçıdan bir heykele nasıl söz yöneltilebilir ki? Johann bir yere bakmaktaydı- bir yere mi? Hayır, hiçbir yere bakmıyordu. İç dünyasından dışarıya artık hiçbir canlılık işareti yansımıyordu.
Johann daha en başından etkili bir şey yapamayacak ya da denemeye bile teşebbüs edemeyecek kadar parçalanmış ve felce uğramış gibi hissediyordu kendini.