Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türban Konusu ve İşin Aslı

Nurullah Ankut

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
+1
1969'da Konya'dan bağımsız aday olarak seçime giren ve milletvekili seçilen Necmettin Erbakan'a, 1970 yılında Milli Nizam Partisi kurduruldu. Milli görüş denen sözümona bir ideolojiyle halkı kafadan gayrimüsellah kılmak (silahsızlandırmak), kafalarını yakmak üzere görev başı yaptırıldı. Böylece 2002'de tek başına iktidara
7 Düvele (Devlete) karşı verilen ve dört yıl süren bir Kurtuluş Savaşı'ndan sonra kurulan ve bu süreçte en büyük desteği Sovyetler’den gören Türkiye, ne yazık ki Demokratik Devrimi'ni Batı'daki gibi radikal biçimde gerçekleştiremedi. Yani Kapitalizmöncesinin hâkim sınıflarını (Toprak Ağalarını ve en önemlisi Tefeci-Bezirgân Sermayeyi) tamamen tasfiye edemedi. Yani Batı'da iktidardan düşürülmüş ve sosyal varlığına son verilmiş olan Tefeci-Bezirgân Sermaye Türkiye'de capcanlı ayakta kaldı. Bu Ortaçağcı Sınıf, Yerli-Yabancı Modern Parababaları (Finans-Kapitalistler) ile iktidar ortağı oldu. Tabiî bu ittifakta Finans-Kapital Efendi, Tefeci-Bezirgânlar ise Kâhya rolündeydiler. 1946'dan yani İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı'ndan sonra Türkiye, Yerli Parababalarının eliyle, Kurtuluş Savaşı ile ülkeden kovduğu emperyalist dünyaya, onun jandarması ABD'ye yöneldi. Celal Bayar'ın (Finans-Kapital temsilcisinin) ve Adnan Menderes'in (Toprak Ağaları ve Tefeci-Bezirgân Sermayenin temsilcisinin) önderliğinde kurulan Demokrat Parti (DP), ABD'nin büyük desteğiyle 1950'de iktidara getirildi.
Reklam
O Kurtuluş Savaşı ki, işgalci emperyalistlerden önce, Kurtuluş Savaşına karşı isyanlar örgütlemiş yerli gericiliğe (işgalci emperyalistlerin emrine girmiş Osmanlı Sarayı ile evvel ezel Ortaçağ özlemiyle yanıp tutuşan Tefeci-Bezirgân Sermaye provokasyonlarına) karşı savaşmak zorunda kalmıştı. Fakat işte Kurtuluş Savaşı yalnızca siyasal kurtuluşu getirmiş, toplumsal kurtuluşu sağlayamamıştı. Yani toplumdan sömürüyü, sömürücü sınıfları kaldıramamıştı. Hele de Ortaçağ'ın hâkim sınıfı olan Tefeci-Bezirgân Sermayeyi kazıyıp atamamıştı. Hatta tersine ekonomide atılan ilk adımlar (örneğin İş Bankası'nın kuruluşu), Tefeci-Bezirgân Sermaye ile birlikte atılmıştı. Ekonomi, emperyalist sistemle entegre olmak için can atan yerli Finans-Kapitalistler ile Ortaçağ özlemcisi Tefeci-Bezirgân Sermayenin güdümünde kaldı. Ekonomik altyapıyı ele geçiren bu zümreler, bunun doğal sonucu olarak üstyapı kurumlarını da (dini, ahlâkı, hukuku, kültürü, felsefeyi, siyaseti vb.) belirlediler. Görüntüde "Devrim Yasaları" Ortaçağcı gericiliği yasaklıyordu. Fakat bu yasaklar, kâğıt üzerinde kalmaya mahkûm oluyordu. Bir tek 27 Mayıs'ın etkisiyle bu gerici güruh biraz geriye çekilmek zorunda kaldı, o kadar. Onun dışında hep ABD’nin belirlediği rotada ilerledi bu geriye gidiş, gericiliğin örgütlenip güçlenmesi.
Mekke ve Hicaz bölgesinde Sınıflı Topluma geçilip Antika Tefeci-Bezirgân Sermaye Sınıfı İlkel Komuna geleneklerini ve ahlâkını, değerlerini yerle bir edip sömürüye, talana ve zulme dayanan bir düzen kurunca, bölge ve şehirleri cehenneme döndürülmüş olur. İşte bu şartlarda Hz. Muhammed ortaya çıkıp toplum önderliğine ve din kuruculuğuna soyunur; Mekke'nin zengin, asil, saygın kadınlarından biri olan eşi Hz. Hatice ve onun kuzeni, görme engelli ve Kitabı Mukaddes'e yani Tevrat ve İncil'e hâkim Varaka bin Nevfel'le birlikte. Sümer, Asur, Babil ve oradan Museviliğe geçen ve Hıristiyanlığa geçen kıssaların büyük çoğunluğunu hep Varaka bulup aktarmıştır, Hz. Muhammed'e. İlahiyatçı Profesör Mustafa Öztürk’ün de “Kıssaların Dili” adlı kitabında açıkça belirttiği gibi, Kur’an’ın üçte birini oluşturan bu kıssaların-mitologyoların Kur’an’da anlatıldığı şekliyle tarihsel gerçeklikleri yoktur. Hani halkımız der ya; “Pireyi deve yapmak”, diye, işte oradaki kıssaların da tarihsel gerçekliği aynen bu terimin kapsamı içindedir. İşte bu kıssalar yukarıda da belirttiğimiz gibi büyük ölçüde Varaka tarafından aktarılmıştır, Muhammed’e. O da “Allah Kelamı” diyerek ayetler biçiminde ortaya sürmüştür bunları…
Eskiden doğrudan temasta bulunulan, üretilen ve üreticisi tarafından tüketilen ürün şimdi pazar için üretilir olmuştu ve pazardaki fiyatı da görülmez bir güç belirliyordu. Dolayısıyla toplumsal olaylar baştan aşağı bir kaos olarak görünüyordu insanların zihninde. O zaman işte bunların tümünü belirleyen, yönlendiren, bunların hepsine hükmeden bir tek Tanrının olması gerekiyor herhalde, diye düşünmeye başladı insanlar. Ve böylece de Tanrılar çokluktan tekliğe indi, yeryüzünde görülür olmaktan çıkıp gökyüzünde görülmez hale geldi. İslam'ın tarifiyle "Mekândan münezzeh" hale geldi. İşte görünür Çoktanrıcılıktan görülmez Tektanrıcılığa geçiş, toplumdaki bu altüstlükten, eskiyle yeni arasındaki bu zıtlıktan, karşıtlıktan ve içine girilmiş, daha doğrusu düşülmüş olan kaostan kaynaklandı. Artık insanlar hiçbir şeye akıl erdiremez, güç yetiremez olmuştu. O zaman bunların tamamını yönlendiren ve bunlara hükmeden doğaüstü bir güç olmalı diye düşündüler ve Tektanrı’yı yarattı insanlar… İşte İslamiyet bu şartlarda ortaya çıktı. Ya da başka türlü ifadelendirirsek; bu mevcut şartlar İslam’ın doğmasına sebep oldu.
Şark toplumlarında, İslam ülkelerinde Batıdaki gibi modern burjuva sınıfları doğup, bir devrimle iktidara gelip, kendinden önceki yani geçmiş çağlardaki antika sınıfları ortadan kaldırmadıkları için, Türkiye’de de 1919’da başlayıp 1923’te sonuçlanan burjuva devriminde olduğu gibi ,daha devrimin ilk adımında bu Antika-Sömürgen sınıfla ve onun temsilcileri ile ittifaka girerler. 
Sayfa 107 - DerlenişKitabı okudu
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.