Türk Politik Kültüründe Romantizm Sözleri ve Alıntıları
Türk Politik Kültüründe Romantizm sözleri ve alıntılarını, Türk Politik Kültüründe Romantizm kitap alıntılarını, Türk Politik Kültüründe Romantizm en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Devlet mitolojisi zaman ve mekan mefhumlarını yırtıp atarak, insanları insan-ötesi varlıklarla muhatap kılar. Ölüleri canlılarla sürekli olarak konuşturur; büstlerle, heykellerle, marşlarla ve şiirlerle sürekli bir ayin halindedir.
Erken dönemin Romantizmi, "eleştirel aklın eleştirisi"ni yapan ve "dünyanın büyüsü"nün bozulmasına karşı çıkan; hatta onu yeniden büyülemek isteyen bir isyandan gücünü alır.
Romantizm, Kartezyen düşünce geleneğine karşı bir tepki olarak doğdu ve birkaç on yıl içinde tek bir tanıma sığdırılamayacak kadar farklı çehrelere sahip oldu.
Cemil Meriç Geç Ortaçağ'daki Osmanlı düzenine methiyeler düzerek, onu şiirselleştirir. Nurettin Topçu'nun da ideal toplum düzeni Ortaçağ'ın çobanıl (pastoral) yaşamı ve tarımsal ekonomisi etrafında tasarlanmıştır.
Sürece bakıldığında hemen görülür ki, hissiyat, heyecan, gençlik, teceddüt, hürriyet ve vatan gibi kavramlar etrafında yürütülen eylem ve tartışmalar, Türk modernleşmesini rasyonelleştireceğine gitgide romantikleştirmiştir.
Romantik düşünceyi anlamak için iki unsur daha asli bir önem taşır. Bilindiği üzere mitoloji ve ilahiyat, Aydınlanma düşüncesi ve modernitenin temel ilkeleri tarafından değersizleştirilen iki olgudur.
Herder'in gayet veciz bir ifadeyle, "Bir şair çevresinde bir millet yaratır, ona görülecek bir dünya verir ve o milletin ruhunu bu dünyaya taşımak üzere elinde tutar" şeklinde dile getirdiği milli kültür olgusu, Türkiye özelinde yapılacak her değerlendirmede Namık Kemal'i ayrıcalıklı bir mertebeye taşır.
Kemal'i sürgüne gönderen, ona duyduğu husumeti pek de gizlemeyen dönemin sadrazam ve nazırlarından Keçecizade Fuad Paşa bile, "Şu Kemal'i asmalı da sonra ölüsünün altında ağlamalı" der.
Sonuç olarak 'Bu Ülke'nin; Türkiye'nin ruhu, Cemil Meriç'te yaşamsal bir kuvvetken, Oğuz Atay'ın beynindeki tümördür. Kemal Tahir'de bir şuurun uyanışıdır bu ruh, Necip Fazıl'da Sakarya Nehri'dir. Mehmet Akifte Çanakkale'dir milli ruh, Ziya Gökalp'te türkülere, rivayetlere sinen içtimai şe'niyet. Peyami Safa'da Doğu-Batı Sentezi derken 'köprü' metaforuna sıkışıp kalmışlıktır, Tanpınar'da huzursuzluğa. Özetle Türkiye'nin ruhu, hepimizin kafasında taşıdığı sızıdır (Aksakal 2015; 129).
Romantiklerin "Kendini bil!" düsturu, Herder'in, insanın mensubu olduğu toplumu (dilini), zamanı (tarihini), mekanı (coğrafyasını) bilmesini gerektirdiği önermesine varıyordu. Her bir toplumun kendine mahsus (unique) olmasını mümkün kılan ve dışarıdan bir gözün kolay kolay anlayamayacağı bir ruhu; Volksgeist'ı vardı ve bu Innerlichkeit (iç dünyası, içselliği, özü) hiçbir zaman aşılamazdı (Aksakal 2015; 20).