Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türkçülük - Türkçülüğün Tarihi Gelişimi

Yusuf Akçura

Türkçülük - Türkçülüğün Tarihi Gelişimi Gönderileri

Türkçülük - Türkçülüğün Tarihi Gelişimi kitaplarını, Türkçülük - Türkçülüğün Tarihi Gelişimi sözleri ve alıntılarını, Türkçülük - Türkçülüğün Tarihi Gelişimi yazarlarını, Türkçülük - Türkçülüğün Tarihi Gelişimi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türk milliyetçileri dilin Türkleşmesini, hukukun Türk hukuku olmasını ve bundan dolayı kadının asil Türk kanunlarına uygun bir hürriyet kazanmasını, bedayiin Türkçeleşmesini, yani şiirin, musikinin, resmin ...ilh. millî ̧ve asli olmasını, kısacası Türk kültürünün yabancı etkilerden kurtulup kendi asliyetini bularak gelişmesini temenni ediyor ve buna ellerinden geldiği kadar çalışıyorlardı. Fakat bütün bu kültürel hürriyet ve istiklâlin, siyasî sahada tam hürriyet ve istiklâl kazanılmadıkça elde edilemiyeceği Meşrutiyet tecrübesiyle anlaşılmıştı. Osmanlı devletinin siyaseti, sayısız sebeplerden dolayı, serbest olmadığı gibi, Türk'ün kültürü de Gökalp Ziya Bey'in dediği gibi bir çok kapitülasyonlarla bağlıydı. Bu kapitülasyonların bazılarını Doğu, bazılarını Güney, bazılarını da Batı Türk'ün boynuna takmıştı. Bütün bu ağır ağır halkaları atıp istediği gibi yürüyebilmek için Türk, hayat kudretini belirten ve gösteren bir iktidar ve hâkimiyet fiilini yapmak, başarmak zorundaydı. Burada siyaseten tam hürriyet ve istiklâl kazandı. Artık kültürel saldırıları birer birer söküp atmak yolu açılmıştı. Türk milleti, açtığı bu yolda enerji ve başarıyla devamlı ilerledi. Kültürel hürriyet ve istiklâlini sınırlayan engelleri ara vermeden kaldırdı ve hâlâ kaldırmakta devam ediyor.
Bu Türkçülük fikri, yarım asır evvel nihayet birkaç kişinin dimağ ve kalblerinde düşünceler, duygular ve emeller uyandıran, arasıra dil ve kalemlerinden mübhem ve çekingen bir şekilde çıkan bir nazariyeden ibaretti. nazariye, o zamanlar muhite o kadar gayr-i munis idi ki, taraftarı olanlar, onu pek açık süsleyip yazmaktan çekiniyorlardı. Halbuki Türkçülük fikri bugün tahakkuk etmiştir. Realiteler halinde tecelli ediyor.
Reklam
Bu cemiyetin nizamnâmesi 12 Kânun- evvel 1324 (25 Aralık 1908) tarihiyle ve «Türk Derneği Nizamnâmesi» adiyle İstanbul'da Karabet Matbaasında basılmıştır. Cemiyetin amacını açıklayan Nizamnâmenin 2. maddesinde şöyle deniliyor: «Cemiyetin amacı, Türk diye anılan bütün Türk kavimlerinin mazi ve haldeki eserlerini, işlerini, durumlarını ve muhitini öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak, yani Türklerin eski eserlerini, tarihini, dillerini, avam ve havas (halk ve aydın) edebiyatını, etnografya ve etnolojisini, sosyal durumlarını ve mevcut medeniyetlerini, Türk memleketlerinin eski ve yeni coğrafyasını araştırıp ortaya çıkararak bütün dünyaya yayıp dağıtmak ve dilimizin açık, sade, güzel, ilim dili olabilecek şekilde geniş ve medeniyete elverişli bir dereceye gelmesine çalışmak ve imlâsını ona göre incelemektir.
Türkiye Cumhuriyeti
Meclisi Türkiye Cumhuriyeti'nin başta Büyük Millet Hükümeti nâmiyle, sonra hakiki adiyle kurulması, Türk milliyetçiliği açısından Türkçülük idealinin gerçekleşmesi demektir. Çoğu Türkçülerin belki hayatlarında gerçekleşeceğini ümit bile edemedikleri ideal, bir Türk dehasının kudretiyle bir gerçek olmuştu, millî Türk devleti kurulmuştu.
Sizlersiniz, ey kavm-i Macar bizlere ihvan: Ecdâdımızın müştereken menşei Turan..... Bir dindeyiz biz, hepimiz hakperestân; Mümkün mü ayırsın bizi İncil ile Kur'ân Cengizleri titretti șu âfâk-ı ser-â-ser, Timurları hükmetti şehen-şahlara yek-ser, Fatihlerine geçti bütün kişver-i kayser,
Türkiye'de Türk milliyetçiliğini esas alarak kurulan ilk cemiyet Türk Derneği'dir. 1908 yılı Teşrin-i sânisinde (Kasımında) İstanbul'a gelen Akçuraoğlu Yusuf, daha mekteb hayatından hatırladığı bazı Türkçüleri, yani Necib Asım Bey ile Veled Çelebi Efendi'yi ziyaret ederek gayr-ı siyasî, sirf kültürel mahiyette bir Türk cemiyeti kurulmasını teklif ve kendilerinin bu yolda rehber olmalarını rica etti. Bu şekilde başlayan ilk teşebbüs, yılın sonlarına doğru Mülkiye Mektebi Müdürü Celâl Bey merhumun odasında yapılan bir toplantıda «Türk Derneği» adlı bir ilmî cemiyet halinde teşkilatlanmıştır.
Reklam
Türkçülüğün kurulmasına Osmanlı devletinin Meşrutiyet devri, teşkilatlanmasına ve Türkçü cemiyetlerin imkân sağlamıştır. Mutlakiyet devrinde her çeşit cemiyet kurmak fevkalâde zordu, hele milliyet esası üzerine cemiyet kurulmasına hükümet asla izin vermezdi. Bununla beraber müslüman ve Türk olmayan tebaanin milliyet esasına dayalı, hayrî ve edebî maskelerle örtülü bir hayli cemiyetleri de vardı.
Lastik Said Bey
Arapça isteyen Urbân'a gitsin, Acemce isteyen İran'a gitsin, Frengiler Frengistan'a gitsin, Ki biz Türküz, bize Türkî gerektir.
En güzel yüz bize çirkin, biz severiz: Türk yüzü. En iyi öz bize fena, biz isteriz: Türk özü. Milletimiz alkışlarız, anıldıkça Türk sözü. Biz Türkleriz, biz bu kanla, biz bu adla yaşarız!
TÜRKÇÜLÜK FİKRİ VE İNGİLİZ-RUS MÜNASEBETLERİ
Bilinmektedir ki, 1860 yıllarına doğru Rusların Asya' da yayılmaları İngilizleri ürkütecek kadar hızını arttırmıştı: Batı Türkleri, yani Osmanlı saltanatı aleyhine yüzyıllardanberi devam eden istilâcı Rus siyaseti XIX. yüzyılın ortalarında Batı Avrupa devletlerinin silahlı direnişiyle sekteye uğrayınca, Rus imparatorluğu, bu direnişin acısını almak için, Doğu Türkleri, Orta Asya hanlıkları üzerine şiddet ve hızla yürüdü: 1860'dan itibaren Ruslar Orta Türkistan'la Doğu Türkistan'a saldırdılar. General Cernayef, 1865'de Orta Asya'nın en büyük şehri ve Aksak Timur'un başkenti olan «Taşkent»i alır; 1867'de Orta Türkistan'ın büyük ismi «Türkistan eyaleti» adiyle Rus Çarlığının ülke başbuğluğuyle Çin hâkimiyeti aleyhine ayaklanarak Rus tabiiyetini (Vassaleg'ini) kabul eder. Yine o yıllarda Doğu Türkistan'ın «Kaşgar» bölgesi, Muhammed Yakup Bey'in başbuğluğuyle Çin hâkimiyeti aleyhine ayaklanarak Ruslarla iyi geçinmeye çalışır; «Kulça» bölgesi 1865'de Çin tabiiyetinden çıkarak, 1871'de Rus tabiiyetine girer... Kısacası, bütün Orta Asya Türklüğü 1860-1870 tarihlerinde Rus etki ve baskısiyle kaynaşmaktadır.
Reklam
Osmanlıcılık siyaseti ile gayr-ı Türk ve gayr-i müslim unsurları, İslâmcılık siyasetiyle de gayr-i Türk müslüman unsurları imparatorluğa bağlamak gayretinden, ilk ve ikinci devre Türkçüleri bir türlü vazgeçememişlerdir. Ahmed Vefik, Mustafa Celâleddin ve Süleyman Paşalar gibi Türkçülükleri şuurlu ve belirli zatlar bile, siyasette «Osmanlıcılık» ve «İslâmcılık» gayelerine önem vermektedirler. Kısacası bu iki devrede siyasî Türkçülük, henüz Osmanlıcılık ve İslâmcılık siyasetleriyle karışmış şekilde bulunmaktadır.
İLK TÜRKÇÜLERİN GENEL ÖZELLİKLERİ
Yukarıda belirttiğimiz olaylarla ileri sürdüğümüz görüşleri özetlersek, gelecek konular tesbit edilmiş olur: Dil sahasında Türkçülük fikrinin ilk şuurlu izleri İbrahim Şinasi Efendi'nin eserlerinde görünür. Şinasi'nin Türkçülük fikri, dilin edebiyat şubesinde Ziya Paşa, lûgat şubesinde Ahmed Vefik Paşa, filolocya tedkiklerinde Mustafa Celâleddin Paşa taraflarından işlenir. Ahmed Vefik Paşa'da «Bütün Türklük -Panturquisme-» temayülünün bazı izleri görülmektedir; Celaleddin Paşa'da ise Türk filolocyasından başka, Türk «yalnız Osmanlı Türk'ü değil, umum Türk» etnolocya ve tarihi ile de uğraşır. Osmanlı ülkesinde ilk defa Batı kaynaklarından alınarak Türk tarihine, Türk etnolocyasına dair yazılan eser, Celaleddin Paşa'nın «Eski ve Yeni Türkler» adlı filolocya, etnolocya, tarih ve siyasetten bahseden kitabıdır; ilmî özellikleri tamamen taşımıyan bu eser, Türk ruhiyle Türk menfaatlerini savunmak amaciyle yazılmış olmakla beraber, Fransızcadır.
Türk dilleri içinde en önce yayılan Oğuz şubesi, Tataristan ve Türkistan'ı bir zaman Bahr-ı Şarkî'den Macaristan'a kadar kavrayıp hâlâ «Guz» dili denir. Onun yenisi olan Türkmen dili İran ve Suriye'yi kaplayıp Anadoluya inmiş, zamanla lehçe-i Osmanîyi meydana getirmiştir. Eski şubelerden Kıpçak dili Hîyve'den Siber ve Kırgız ve Kuman ve Bulgar gibi Kazan çevresini istilâ etmiştir. Ve Uygur dili Çin taraflarından Kaşgar'a doğru yayılıp ondan 700 tarihlerinde Cengizyân kavimleri Türk ve İslâm dairesine girdiklerinde Çağatay dili doğup 800 yıllarında çok yayılmıştır. Bugün Uygur ve Kıpçak ve Çağatay dili doğup 800 yıllarında çok yayılmıştır. Bugün Uygur ve Kıpçak ve Çağatay kitapları Mahbubü'l Kulûb gibi güzel eserler ve özellikle 600'den 800'e kadar meydana gelen Selçuklu Türkmenleri ve Osmanlı kitapları bolca basılıp bunların incelenmesi ile dilimizin şubelerinin ayrılıkları anlaşılmıştır. Himmet-ür-ricâl, takla'-ül-cibâl! -Becerikli insanların himmeti, dağları yerinden söker-.
Türkiye ve Tanzimat yazarı, Tanzimat'tan maksat, İslâmî sosyal hayatı yüzyıllarca manen ve siyaseten ayrı yaşamış olduğu Hristiyanî sosyal hayata yaklaştırmaktı.
Tanzimat devresindedir ki, bazı işlerle, bazı yazılar, Avrupa'da kaynıyan hukukî, siyasî, sosyal, edebî bazı fikirlerin nihayet müslüman Osmanlıların kafalarına kadar gelip yetiştiğini gösterir. Genellikle Türklerin milli psikolojisini inceledik, iddiasında bulunanlar, bu kavmin fikriyattan çok fiiliyâta (işe) değer verdiğini söylerler... Bu hüküm pek de hatalı olmasa gerek: Gerçekten Türklerin teori ve düşünme ile uğraşıp yorulmaktansa, başkalarının teorik düşüncelerinden çıkan pratik sonuçları uygulama ile işi kolaylaştırmayı seçtiklerini gösteren tarihî olaylar pek çoktur...
506 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.