Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Seçme Eserler 8

Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi

Hilmi Ziya Ülken

Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi Gönderileri

Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi kitaplarını, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi sözleri ve alıntılarını, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi yazarlarını, Türkiye'de Çağdaş Düşünce Tarihi yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türkçülüğün ilk kımıldanışı Yeni Osmanlılar zamanına kadar çıkar. Turan kelimesi ilk defa Macarlar arasında 1839’da Türk kavimlerine kök araştırma yolu olarak kullanılmıştır. Enzyklopedia des İslam, V. Minorsky, kelimenin ilk önce Macarlar arasında büyük Türk vatanı olarak 1839’da kullanıldığını söylüyor. 1911’de Budapeşte’de Turanische Geselischaft kuruldu.
Sayfa 291 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Emrullah Efendi ilköğretim layihasında şu esasları ileri sürmektedir: 1) Tahsilin ücretsizliği, yani çocuklar okudukları okulun öğretmenine haftalık veya başka adlarla bir ücret vermeyeceklerdir. Yalnız okul masrafları halktan vergi şeklinde alınacaktır. 2) Tahsil yükümlülüğü; bunun için başlıca Fransa’da yapılmış tartışmaları özetliyor. Uzun
Sayfa 269 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Türkiye’de yeni maarif sistemi Abdülhamit’in kurduğu ilköğretim ve yükseköğretim kurumu ile başlar. O sırada üniversite açmak için yapılan birkaç girişim başarısız kaldığı için üniversitenin “Darülfünun-u Osmani” adıyla açılışı İkinci Meşrutiyetin başına rastlar.
Sayfa 266 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Gökalp maarif sorusunu yeniden ele alarak, “Türkiye’yi başka ülkelerden ayıran özel bir hal var: Başka milletlerde en karakterli kimseler tahsilde en yüksek olanlardır. Bizde bunun aksi oluyor. Türkiye’de vatan için en zararlı insanlar medrese veya mektep görenlerdir. Meşrutiyet’ten beri birçok vakalar bu paradokslu hakikati destekliyor diyor. Bu vakalardan çıkan sonuç şudur: Türkiye’de medrese ve mektep, terbiye ettiği fertlerin karakterini bozuyor. Bu özelliğin sebebi nedir? Ona göre bunun sebebi, başka milletlerde maarifin milli olmasına karşın bizim maarifimizin kozmopolit olmasıdır. İstanbul’daki kitapçı dükkanlarıyla öğretim yerlerine bakınca bu hal görülür. İstanbul’da üç türlü kitapçı var: 1)Sahaflar, 2)Beyoğlu Kitapçıları, 3)Babıali’deki kitapçılar. Sahaflar Arapça ve Acemceye, Beyoğlu kitapçıları Avrupa’ya aittir. Babıali’nin Tanzimat maarifi ise onların perişan tercümelerinden acemice çalıntı ve taklitlerden ibarettir. Milli maarifimizin ne kitapları, ne kitapçıları vardır.
Sayfa 265 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Eğitimde yapılacak doğru inkılap kültürü bırakıp medeniyete gitmekle değil, medeniyeti bırakıp kültüre gitmekle olur, diyor. Avrupa’da erginlik çağında maddi bilgilere karşı insani ve manevi bilgilerle mukavemet kazanmak için liselerde insaniyet (les humanites) adı verilen bilgiler okutulur. Bunlar Fouille’ye göre edebiyat, felsefe ve sosyolojiden ibarettir. Bu öğretim, manevi duygulardan mürekkep milli kültürü maddi kültüre karşı çözülmeden koruduğu için eğitimci öğretimin temelidir.
Sayfa 259 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
“Faaliyet Zevki” adını taşıyan bir konferansta “Avrupalılarla aramızda bir mukayese yaptığımız vakit, onlar çalışkandır, biz tembeliz deriz, fakat buna bir hükmü daha katarız: Onlar bizim gibi zevk ve sefaya düşkün değil. Halbuki memleketimizde yaşayan Avrupalılara sorduğumuz vakit görürüz ki, onlar bu hususta büsbütün başka düşünüyor. Asıl bizim eğlenceden yoksun, nasıl yaşadığımıza şaşırıyorlar. Bunun sebebi sadedir: Çünkü biz zevki Avrupalılardan başka türlü anlıyoruz. Biz eğlenmeyi hareketsizlikte arıyoruz, Avrupalılarsa faaliyette arıyorlar. Biz hareket ve faaliyeti sıkıcı buluyoruz. Avrupalılarsa en büyük zevklerini faaliyette buluyorlar.
Sayfa 254 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Alman ve Fransız görüşlerindeki büyük fark, hatta sarih karşıtlık sebebi düşünülünce anlaşılır: Almanya’da yeni bir vatanseverlik doğduğu vakit bir devlet yoktu. Yüzden fazla küçük devlet vardı. Bunların halkı arasında dilden başka bir bağ yoktu. Almanlar büyük bir devlet kurabilmek için bu bağa dayanacaktı. Fransa’da ise şerefli bir tarih ve büyük bir devlet vardı. Bu devlet birçok milletleri idaresine almış ve onların çoğunu temsil etmişti. Bundan dolayı Fransızların vatan duygu ve fikirleri, bu devleti devam ettirmek için geçmişe, yani tarihe dayanacaktı. Almanlar tarihin koyduğu sınırları kaldırarak yeni bir devlet kurmayı düşünürken, Fransızlar tarihin kaldırdığı sınırların yeniden çıkmasına mâni olarak devleti idame ettirecekti. Kısaca: Fransa’da devlet ve tarih, milleti vücuda getirmişti. Almanya’da millet tarihi ve devleti yapmıştır. Onun için vatan fikri Fransa’da tarih ile devlet mefhumuna dayandığı halde, Almanya’da dil ve millet mefhumuna dayanmıştır.
Sayfa 250 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Biz değişmeleri bir kanunla desteklendiği zaman görüyor ve bu değişmenin kanundan ileri geldiğini sanıyoruz. Halbuki, uzun bir çalışmanın eseridir. Hakiki kanun kurucuların görevi, sanısı tarafından yazı ile tespit edilen adetleri düzenlemekten ibarettir.
Sayfa 220 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Ahmet Mithat, Sadi'nin Gülistan'ından şu hikayeyi anlatıyor: Çölde aç bir yolcu, bir kese inci bulunca onu yiyecek bir şey sanarak çok seviniyor, fakat bunun inci olduğunu görünce kızıp atıyor. O halde bu incilerin değeri nerede? Öyleyse değer tamamen izafidir. Ekonomik politik ise değişimi olabilir olan şeylerin değeri vardır der. Fakat bu da görelidir. Richesse morte, capital mort denen şeyler üzerine (yazarın kitabında bu kelimeler Fransızca asıllarıyla geçiyor. Ölü servet ve ölü sermaye olarak karşılanır.) insan emeği katılırsa, bu tam anlamı ile bir servet olur. Mesela su içinde bulunan dalgıca verilen hava yahut sıcak hava tertibatı ile ısınan evlerde havanın değeri, üzerindeki emeğe oranla artar.
Sayfa 157 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Siyaset ilmine göre, medeniyet toplum değil, rahatlıkta (confort) olgunluk anlamına gelir.
Sayfa 131 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Bir kavmin siyasi ahlakı bozulursa içinden XIV. Louis çıkar ve ‘devlet benim’ diyerek her istediğini yapmaya kalkar.
Sayfa 130 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Ali Suavi’ye göre meşru olan hükümet ancak memleketin ihtiyaç, ahlak ve melak ve medeniyet derecesine uygun olan hükümettir.
Sayfa 115 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
İnsan için ilk iyilik hiç doğmamak, ikinci iyilik ölmektir.
Sayfa 110 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Patrona Halil'den Kabakçı Mustafa'ya kadar birçok gerici hareket tek tük ve ürkek Batılılaşma seslerini boğduğu için Türk milleti iki yüzyıl Batı medeniyetinin kenarında, hatta belki de Anadolu'ya yerleştiği zamandan beri onunla temas halinde olduğu halde ciddi hiçbir karar veremedi. Batı medeniyeti ise, Rönesanstan beri dev adımlarıyla ilerlemekteydi. Gözlem ve tecrübe ufukları sonsuzca genişlemişti. Birbiri ardı sıra keşifler oluyor, tabiat insanın hükmü altına giriyordu. Batılılar açık denizlerde büyük mahreçler buldular; yeni kıtaların işlenmemiş toprağını işlediler, dünyayı kendi vatanları haline getirdiler ve Osmanlı Devleti'nin en kudretli zamanında (Kanuni ve 3.Murat devirleri) bile Batılılar Amerika, Asya ve Afrika'daki sömürgeleriyle, onu iktisatça kısır bir hale koydular. Hint yolunun bulunması, Süveyş Kanalı'nın açılması, Türkiye'nin bütün ticaret yollarını öldürdü. Sömürgeci Batı kuvvetleri önünde ezilen İslam milletleri arasında yalnız Türkler, askeri ve siyasi teşkilatları sayesinde direnen biricik kuvvet oldular. Fakat 18. yüzyıldan beri sürekli yenilişler bu noktada da şüphe uyandırdı. Batı'yı anlamada güçlük çekenler, az önce Osmanlı vilayeti olan Mısır'ın Batı tekniği ile hazırladığı ordusu ile nasıl başarılar kazandığını ve imparatorluğu tehlikeye düşürdüğünü görmede gecikmediler.
Sayfa 44 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Görüleceği gibi, ondan sonra geçen yüzyıl içinde de Doğu ve Batı, eski ve yeni, alaturka ve alafranga karşı karşıya geldiği halde kafalarda bu hakiki bir dram yaratamadı. Uzun bir süre bu iki alem hiçbir senteze ulaşamadan, aynı kafanın içinde yan yana yaşadı ve Türk toplumunun en buhranlı problemi, bir senteze ulaşamayan bu ikili görüşün devamıdır. Problem bugün de yine karşımızda duruyor ve yine cevap bekliyor. Halbuki Japonya 1868'de giriştiği Meiji (Işık) devrimi ile bu buhranı birdenbire aşmış ve Tanzimat'tan otuz yıl sonra başladığı halde, 1905'te Avrupa milletleri seviyesine gelmiş, endüstrileşmiş, büyük bilginler yetiştirmiş, Doğu ve Batı ikiliği buhranını, araştırıcı ve uzmanları ile aşmış bulunuyordu. Hint tecrübesi Gandhi ile insaniyetçi bir hamle yaptı. Fakat Hint kastlarının donmuş bünyesini sarsamadı. Arap alemi öteki Ortadoğu memleketleri gibi aynı buhran içinde çalkalanıp duruyor. Çin nüfus çokluğunun verdiği kuvvetle endüstrileşmeyi yerleştirdiği zamandan beri tehlikeli bir değişme arifesinde bulunuyor. Fakat bunun hakiki bir uyanış olduğu henüz çok şüpheli görünüyor. Öyle ise Türkiye'nin Batı önündeki bu tereddütlü başarısız durumu, nevinde tek değildir. Bu yakın, orta ve uzakdoğunun pek çok memleketinde ortak bir durumdur.
Sayfa 46 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
294 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.