Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Tut ki Kadın Yok

Joan Copjec

Tut ki Kadın Yok Gönderileri

Tut ki Kadın Yok kitaplarını, Tut ki Kadın Yok sözleri ve alıntılarını, Tut ki Kadın Yok yazarlarını, Tut ki Kadın Yok yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
...Sevilen kişinin "ne olduğu" yarıktır, kırıktır. Sevilen daima kendisinden birazcık farklı veya daha fazladır. Sevileni, ilgilendiğim herhangi bir nesneden daha fazlası haline getiren de bu fazlalıktır, bu ilavedir.
Nesneyi değil, ondan edinebildiği tatmini hedef alan dürtüyü tatmin etmek için hemen her nesne bir diğeri gibi iş görebilir. Burada nesne, dürtü için tam da dışsal veya tesadüfi kalır, tatmin amacına hizmet eden bir bahane veya dekordan ibarettir. Böyle bir nesneyi kullanmaya mecbur olsa bile, bu sadece dürtünün kendi gerçek hedefine, jouissance'a ulaşabilmesi içindir.
Reklam
Bu unutulmaz ama ebediyen kayıp Şey meselesinin kalbinde sadece bir düşünce imkansızlığı değil, bir Varlık boşluğu da buluruz. Mesele başlangıçtaki anneyi düşünemiyor olmamdan ibaret değildir; onun kaybı varlıkta bir delik açar. Ya da, annenin temsilden veya düşünceden kaçtığı filan yoktur, daha ziyade beni ona bağlayan jouissance kaybolmuştur ve bu kayıp tüm varlığımı kurutur.
Ölüm dürtüsü, hedefine ulaşmayarak doyuma ulaşır. Dahası Freudcu teoride dürtü­nün hedefine ulaşmasını önleyen ketlenme, harici veya dış kaynaklı bir engelle ilişkili değil, bizatihi dürtünün faaliyetinin bir parçası olarak anlaşılır. O hal­de ölüm dürtüsünün tam paradoksu şudur: Dürtünün hedefi (Ziel) ölümken, dürtüye özgü pozitif faaliyet bu hedefin gerçekleşmesini önlemektir; dürtü başlı başına zielgehemmt, yani hedefi bakımından ketlenmiştir, ya da yüceltilmiştir "dürtünün hedefinin ketlenmesi yoluyla tatmin olması" tam da yüceltimin tanımıdır. O halde amiyane anlayışın aksine yüceltim, dürtünün başına özel şartlar altında gelen bir şey değildir; dürtünün kendi alınyazısıdır.
Bu durumda günümüzde bedene gösterilen ilgiden vazgeçmek değil, bedeni yeniden düşünmek gerekiyor. Bu yeniden düşünme çok da köklü bir icat gerek­tirmiyor, zira aslında başka bir beden mefhumu -tam da (çıplak) hayat bilim­lerinin önerdiği mefhuma meydan okuyan bir mefhum- öne sürüleli çok oldu. Bedeni "biyosiyasal" bir şekilde ölüm mahalli olarak değil, daha ziyade cinsellik mahalli olarak kavrayan psikanalitik anlayıştan bahsediyorum. Foucault'nun id­diasının aksine, psikanalizin bedeni cinselleştirmesi biyosiyaset rejimine katkı değildir; ona karşı gelir. Badiou'nun lafı ödünç alınarak şöyle söylenebilir: Psika­naliz, cinselleşmiş beden tanımıyla birlikte dünyaya dünyevileştirilmiş bir son­suzluk mefhumu sunmuştur. Ya da, Kant'ın bir türlü dile getiremediği ölümsüz bir bireysel beden kavramı, Freudla nihayet düşünülebilir hale gelir.
Biyosiyaset
...Yaşam destek tek­nolojisindeki ilerlemelerden dolayı tıbbın ölümü yeniden tanımlayıp, sınırlarını daha önce belirlenen ölçütlerin ötesine itmek durumunda kaldığı savunulur. Ölümün sınırları genişledikçe, egemen gücün menzili de genişler; iktidar artık üzerinde eşi görülmemiş bir denetim kazandığı yeni bir yurttaş sınıfının, neo­ morts ya da faux vivants, yani yeni "yaşayan ölüler"in kaderini çizmeye başlar. Agamben, hayatın, hayat fonksiyonlarının durmasının da ötesine uzanmaya başlamasını ve bunun sonucunda artan Devlet iktidarını mümkün kılan şeyin, on dokuzuncu yüzyılda ortaya çıkan ve ölümün mutlak ve eşsiz bir olay olarak değil de, hayata içkin, zamana yayılan ve "bizatihi ölümün ötesine" uzanan, ço­ğul bir fenomen şeklinde kavrandığı hayat bilimleri olduğunu görmemizi ister.
Reklam
Ölümle tanımlanmaya başlayan hayat, ölümün sindiği, iktidarın sindiği bir ha­yat haline gelir.
Filozoflar varlığın hiçbir yüklemi olmadığını, onun hakkında varolduğu dışında hiçbir şey söyleyemeyeceğimizi öne sürerken, var­lığın herkese mahsus olduğunu anlatmak isterler.... Filozofların varlığı devasadır ve varolan herkesin paylaşımına açıktır. Psikanalizde durum başkadır, çünkü orada sadece "cinsiyetli/cinsellikli varlık"tan, jouissance ile ilişkili varlık­tan bahsedilir. Peki filozofların devasa ve paylaşıma açık varlığının yerine ne koyar Lacan? Objet a'yı, ya da öznenin nüvesindeki o varlık-olmayanın zerresi olarak jouissance'ı.
Dişi "hepsi-değil" şeklindeki meşhur formülasyon, yani kadının tümü, "tamam''ı diye bir şey olmadığı ya da kadının Bir olmadığı şeklindeki önerme, temelde yalnızca dişil varlık sorusuna değil, bizatihi varlık sorusuna verilmiş bir yanıttır. Bir bütün halinde birleştirilmeye karşı koyan sadece dişil varlık değil, genel olarak varlıktır.
Lacan hiçbir evrensel olmadığını, sadece tikel şeylerin varolduğunu savunmaz; daha ziyade, evrensellerin gerçek olduğunu iddia eder. Bakışımızı sadece görünüşlerle, tikel şeylerle sınırlandırmak, gerçeğin mevcudiyetini ıskalamaktır, ki varlığın tümünü imkansız kılan şey tam da gerçektir.
Reklam
Varlığın tamamı diye bir şey, "varolan her şey" diye bir şey yoktur; tikellikleri içinde görünüşler vardır, o kadar.
Süperegonun , kültürün ve cemiyetin yasa ve ideallerin içselleştirilmesi olduğunu sık sık duyarız; bu basitleştirme , topluluğun yasa ve ideallerinin kendilerinin , ancak tatminsizliğin idealleştirilmesi zemininde üretilebildiği gerçeğini ıskalar.
Geri13
59 öğeden 46 ile 59 arasındakiler gösteriliyor.