Ne yazık ki yaşadığımız dünya elimizdekiyle yetinmek ve alışkanlıklarımızı sürdürmek konusunda bize hiç yardımcı olmuyor. Tüketici kültürümüzde, her zaman her şeyin daha iyisini istiyoruz: en son çıkan, en yeni, en genç. Her zaman başarılı olamasak da en azından sahip olduğumuzdan daha fazlasını istiyoruz: daha fazla güç, daha fazla çeşitlilik, daha fazla uyaran. İsteklerimizin anında yerine getirilmesini istiyoruz ve bunun engellenmesine tahammül edemiyoruz. Hiçbir alanda sahip olduklarımızla yetinmek gibi bir tutumumuz yok. Asla 'bu iyi, bu kadar yeterli' demiyoruz. Seks, bu ekonominin önemli bir parçasını oluşturuyor, hatta bazı insanlar bu ekonomiyi büyüttüğünü bile söyleyebiliyor. Elbiseler, arabalar, ayakkabılar, losyonlar, yeni bir dövme, sıkı kalçalar, hepsi de cinsel olarak daha tatminkâr bir yaşam vaat eden şeylerdir. Cinsel tatminle kişisel mutluluğun el ele gittiğine inandirilmis durumdayız. Dünyevi zevkler, tam bir ziyafet sofrası gibi her yerde karşımıza çıkıyor ve hepimiz bu açık büfe sofrasında hakkımız olduğunu düşünüyoruz. İnsanların evlilik ilişkilerinde kendini huzursuz hissetmelerine şaşırmamak gerekir.
Oscar Wilde şöyle yazmıştır: ' Bu dünyada sadece iki trajedi vardır. Biri, insanın istediği şeyi elde etmesi, bir diğeri ise elde edememesidir.' Arzularımız gerçekleşmedigi zaman hayal kırıklığına uğrariz. Zam talebimizin reddedilmesi, bir okula kabul edilmemek ya da bir mülakatta başarısız olmak sinir bozucudur. Arzumuzun odağı karşı cinsten biri ise, onun bizi reddetmesi yalnız, değersiz ve sevimsiz, daha da kötüsü sevilmeye değer olmadığımız hissine kapilmamiza neden olur. Arzumuzun gerçekleşmesi de onu degersizlestirir. İstediğimiz şeyi elde etmek onu istemenin heyecanını yavaş yavaş yok eder. Arzunun doylmaz tadı, özenle planlanmış izleme stratejileri, heyecan yaratan fanteziler, kısacası istediğimizi elde etmek için harcadığımiz çabalar ve enerji, ona sahip olmanın sessizliğinde kaybolur. Elde etmek için çabalamak zorunda kaldığınız ve sahip olduğunuz en son şeyi bir düşünün. Bir zamanlar sahip olmak istediğiniz şey şimdi sizin. Ondan hoşlanıyor olabilirsiniz, onu seviyor olabilirsiniz, peki onu hâlâ istiyor musunuz? Hatta onu başlangıçta ne kadar istediğinizi hatırlıyor musunuz? Gail Godwin şöyle yazıyor:' Bir şeye özlem duymak, daima onu elde etmekten daha yoğun bir heyecan barındırır.'
Bir yandan hayat arkadaşımızın güvenilir ve bir geminin çapası gibi sağlam olmasını bekleriz, bir yandan da aşkın bizi günlük yaşamımızın çok dışında deneyimlere sürüklemesini ümit ederiz.
Aşkın kendisi yeterince tehlikeli değilmiş gibi, bugünlerde romantik ilişkilerimize, neredeyse kaldırılamayacak ağırlıktaki varoluşsal endişelerimizi de yüklüyoruz.
Doğanın sürekli değişken yapısını, yaşamın iniş çıkışlarını göz önüne alırsak; ilişkimizi değişmeyecek kadar sabit bir hale getirebileceğimizi sanmamız dahi oldukça küstah bir varsayımdır.
Erotizm risklidir. İnsanlar, beraber yaşadıkları kişiyi mükemmelleştirmekten ve onu arzulamaktan korkarlar çünkü eşini mükemmelleştirmek ve onu arzulamak; onun uykularımızı kaçıran özerkliğini tanımayı beraberinde getirir.