Bazıları dünyanın sonunun ateş olduğunu söylüyor,
Bazıları da buz.
Tutkuyu tattığımdan
Ateşi tercih ediyorum ben.
Ama iki kere yok olacaksa dünya,
Biliyorum nefreti yeterince
Buzla da yok olsun
Diyebilecek kadar.
Robert Frost
"Ama sen neye göz diktin?" diye sordum şüphe içinde. "Her şeyin var."
"Sana göz diktim." Gülümseyişi karanlıklaştı. "Seni istemeye hiç hakkım yoktu ama yine de uzandım ve seni aldım. Ve bak ne hale geldin! Bir vampiri baştan çıkarmaya kalkıyorsun." Başını sahte bir dehşet ile salladı.
"Zaten senin olan bir şeye gözünü dikebilirsin," diye itiraz ettim. "Ayrıca ben endişelendiğimiz şeyin benim iffetim olduğunu sanıyordum."
"Öyle. Eğer benim için çok geçse... Şey, seni cennete almamalarına neden olursam, lanet olsun bana. Mecazi anlamda yani."
"Senin olmayacağın bir yere gitmemi isteyemezsin," dedim. "O benim için cehennem olur. Her neyse, bunun için kolay bir çözümüm var: hiç ölmeyelim, olur mu?"
"Yeterince basit görünüyor. Neden ben daha önce düşünemedim?"
Ben sinirli bir offf sesiyle pes edene kadar gülümsedi. "O zaman durum bu. Evlenene kadar benimle yatmayacaksın."
"Teknik olarak, seninle zaten yatamam."
Gözlerimi devirdim. "Çok olgunca bir davranış, Edward."
"Ama o detay dışında, evet, doğru anlamışsın."
''Pekala, diyelim ki benim kötü şansım uçağı düşürdü. O zaman sen bu konuda ne yapabilirdin?''
''Neden uçak kaza yapsın ki?''
Gülümsemesini saklamaya çalışıyordu.
''Pilotlar alkolden sızdılar diyelim.''
''Çok kolay. Uçağı ben sürerdim.''
Tabii ya. Dudaklarımı büktüm ve tekrar denedim.
''Her iki motoru da yandı ve daireler çizerek düşüyoruz.''
''Yere yeterince yaklaşmamızı beklerdim, sonra seni kaptığım gibi duvarı parçalar ve aşağı atlardım. Daha sonra seni kaza mahalline geri getirirdim ve ikimiz etrafta sekerek dolaşırken tarihin en şanslı kazazedeleri ilan edilirdik.''
Ağzım açık ona bakakalmıştım.
''Ne oldu?'' diye fısıldadı.
Başımı hayretle salladım. ''Hiç,'' diyebildim sadece.