İçtimai uzvumuzu kemiren, hayat ve bekâmızı tehdit eden illetlerin en vahimleri bence ümitsizlik ve azimsizliktir. Biz türlü türlü illetler ile ma'lûl olduktan başka tedavi azminden ve şifâ ümidinden de mahrum bulunan bir hastaya benziyoruz. Büyük bir kısmımız içtimâî hastalıklarımızdan bîhaber olarak vakit geçirirken diğer kısmımız bu hastalıkların şifa bulacağı ümidinden ve tedavi edilmesi azminden mahrum olarak yaşıyor. Bütün halk kitlemiz tehlikeleri hissetmekten bile gâfil ve mütevekkil yaşarken münevver tabakamız bu tehlikeler karşısında ümitsiz ve hareketsiz olarak akıbeti beklemekten başka bir şey yapmıyor... Tıp ilmi, tedavinin şartları ve vasıtaları arasında manevî güce, ümit ve azme, iman ve merâma büyük bir mevki veriyor. Görüyor ve gösteriyor ki birçok hastalıklarda iyi olmayı ümit etmek ve istemek hakikaten iyi olmaya çok yardım ediyor. Tedavinin tesirli olduğuna inanmak, hastalığın geçeceğine itimat etmek, iyi olmayı istemek, hastalıktan kurtulmak için kıymetli bir vasıta teşkil ediyor. Manevî gücü kırılan, şifâ ve sıhhatten ümit kesen, tedaviye iman etmeyen bir hasta iki kat hasta demektir