"Zaten hep böyle olurdu. Acılar sıralanır, kavgalar yapılır, yük çekilmez olunca kaçılır, konu değiştirilirdi. Ya saza, ya söze sığınılırdı. Mahallede olan, yiten, kendilerinden çok derdi olanların dertleri gündeme getirilirdi."
"O hâlâ Orhan Kemal'in, John Steinbeck'in romanlarındaki işçileri arıyordu. İş giriş çıkışlarında neşeyle şarkı söyleyen, yarenlik eden işçileri! Patronsuz, postabaşısız, özgür, koskoca bir geceyi yakalamış, eğlenen, içki içen, dans eden işçiler. İşbaşı zillerinin, bekçi düdüklerinin bölmediği koskoca bir gecenin sahibi işçilerdi. Sigortalı, sendikalı, yarın işten atılma korkusu olmayan, kendine güvenli, başları dik işçiler..."
"Naylon bardaklara çaydan çok su dolduran işçiler, ya da işsizler, bir de simit buldular mı mutluydular. Adını kahvaltı koydukları bu telaş, kahvaltıdan çok bir yasak savmak içindi."