Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Uzun, İnce Yolcular

Ümit Bayazoğlu

En Eski Uzun, İnce Yolcular Gönderileri

En Eski Uzun, İnce Yolcular kitaplarını, en eski Uzun, İnce Yolcular sözleri ve alıntılarını, en eski Uzun, İnce Yolcular yazarlarını, en eski Uzun, İnce Yolcular yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Bir diyar ki,365 günü rüzgâr Sonbaharı bile bekle­miyor dökülürken yapraklar -Orhan Talat Şalcıoğlu
Yapı Kredi Yayınları
226 syf.
7/10 puan verdi
·
26 saatte okudu
Kıyıda köşede kalmış, kimimizin hiç adını duymadığı belki az biraz isminin geçtiği cümlelere denk geldiğimiz 42 kişiyi okuyoruz. Kimi İstanbul sosyetesinin, yeni cumhuriyet dönemi zenginleri, yeni zengin sinemacılar, yazarlar, çizerler hatta amigolar... Kaderi kara dansözler, ülke zamanına yenilmiş yitip gitmiş insanlar... Harika bir çalışma benim için çünkü ben deli gibi severim bu tür kitapları. Günümüzden tanıdığımız çoğu kişinin dedelerinden şanslı vaziyette hayat yaşadığının kanıtı gibi. Beni en çok düşündüren ise Cumhuriyet ile birlikte eğitimin öneminin, kültürlü olmanın, birçok dil bilmenin ne kadar önemli olduğuydu. Belki sadece küçük biz zümre bu fakat Atatürk'ün tüm yurdu o küçük zümre kadar donanımlı yapma hayallerini daha iyi anlıyor insan. Yazarın bir ikinci kitabı daha var. Yine bir çok insanın yaşamını bize sunacak yazar. Heyecanlıyım, eh sanırım biraz da magazin seviyorum diyelim...
Uzun, İnce Yolcular
Uzun, İnce YolcularÜmit Bayazoğlu · Yapı Kredi Yayınları · 200414 okunma
Reklam
226 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
64 günde okudu
Bir çok kıyıda kalmis az ünlü yada çevresi tarafından tanınan guzel insanların hayat hikayeleri , hikayeleri gecen insanları okurken adeta bir zaman makinesine ile eski Istanbulu ve dünyayı hissettiğimiz biraz gecmis e özlem duyanları depresyona da sokan yada yaşadığı dönemden daha da uzaklastiran guzel bir kitap.En çok hippi Perihanin hikayesini, Camara Fatumata Sokme'nin, Prenses Fazıla'nin, Dario Moreno 'nun ve Karınca ezmez Sevki' nin hikayelerini sevdim.
Uzun, İnce Yolcular
Uzun, İnce YolcularÜmit Bayazoğlu · Yapı Kredi Yayınları · 200414 okunma
"Büyükada, Türk, Musevi, Rum ve Ermeni tacirlerinin ve harp zenginlerinin sayfiyesi olmuştu. Burada tacir nazırlar, muhtekir def t erdarlar, vagon ta'bi­ yesinde mahir, askeri demiryollara mensup erkan-ı harpler, Hasan Paşa'nın hafiyeleri, harp zenginleri, Ermeni parçalayan katiller, hep bir grup teşkil et­ mişlerdi. İşret, sefahat, kumar, ahenk birbirini velyediyordu. Ada vapuru he­men her hafta koltuklarında udlar, tanburlar, kemençeler, kerizci alaylarını taşımakla meşguldü. En ziyade piyano sadasına alışkın olan Adanın münev­ ver seması harbin son senelerinde zurna sesleriyle de inlemeye başlamıştı. Semai kahvesinden yetişen harp zenginleri yüzlerce liralar vererek köşkler tutmuşlar, halkın cebinden aldıkları paralarla eğleniyorlar, sabahlara kadar zevk ve sef a ediyorlardı. Denizabdal mahallesinde, ayaklarında takunya, komşu komşu dolaşan hanımlar, şimdi muhteşem arabaların atlarını kulla­ nıyorlar, bazen atları zaptedemeyerek fe ryat ve fi gan içinde Nizam Cadde­ si'nin kalabalığına rezil oluyorlardı. Ada başka bir şekle, başka bir renge bü­rünmüştü. İsplandit Palas önünde püskülü yanında, siyah fesli bıçkınların rakı içtikleri görülüyordu.
Sayfa 25 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Aktedron" Fikret Andoğlu "Türkiye'nin sanat cinnetiyle kulağını kesecek bir Van Gogh'u ne zaman olacak?" Bu soruya Aktedron Fikret'i müs­ tesna tutarak, "Türk aydını kesse kesse nasırını keser ... O da ra­hatlamak için" diyen Sezer Tansuğ'un sözünü ettiği Aktedron Fikret, gerçek adıyla Fikret Enisi Andoğlu, Türkiye'nin 'alaylı' ilk ekspresyonist ressamı. Kendini hacamat etmede de Van Gogh'tan daha gözü kara biri. Çünkü o kulağını değil, hayatla ilişkisini kesmişti. İstanbul Fatih'te, Çırçır Mahallesi'nde 1913 yılında doğdu. Ressam Cevat Dereli mahalle abisiydi. Yine ressamlardan Ali Çelebi de ahbapları arasındaydı.
Sayfa 38 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Halki, şimdiki adıyla Heybeliada. Görkemli yalılar, büyük konaklar, güzel bahçeli villalar, iyot-anason kokulu sahil mey­ haneleri, laternalı kır gazinoları, çiçek, reçine kokulu ormanlar, masmavi pırıl pırıl bir deniz. Istakozlar, pavuryalar, mercanlar, dünyanın en lezzetli balıkları, ada bağlarında damıtılmış şarap­lar, rakılar, konyaklar. Torna, adanın bu şen şakrak, bu şuh dönemine yetişemedi. 12 Şubat 1917'de dünyaya gözlerini açtığında, Birinci Dünya Savaşı patlamış, olanca hızıyla sürüyordu. Heybeli'nin de tadı kaçmıştı. Zengin bir lunapark gibi ışıltılı o yılları, tüccar babası Manol Balcı' dan, annesinden ve dedesinden dinleyebildi. Savaş boyunca Alman "askeri dinlenme tesisi" olan Ada, bozgunun ardından gelen İngiliz, Fransız, İtalyan subaylarına sayfiye tah­sis edilmişti.
Sayfa 49 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Reklam
17 Eylül gecesi "Rakkase" yatı, içinde Fazıla ile annesi Hanzade Sultan olduğu halde, Marmara' dan Marsilya'ya doğ­ ru hareket etmişti. Veliaht Prens Abdüllillah da arkalarından. Oradan birlikte Londra'ya gittiler. Müstakbel Irak Kraliçesi bu­ rada "Finishing School" a yazıldı. Okulda bir yıl "kraliçelik" öğ­renimi görecekti. Faysal bu süre içinde nişanlısını bir defa ziya­ ret etti. Bir kez de Fazıla Bağdat'a gitti. Artık düğün hazırlıkları tamamlanmak üzereydi. Çeyiz Londra ve Paris'te, Veliaht Prens Abdüllillah'ın nezaretinde dü­ züldü. Irak Kralı Faysal 14 Temmuzda İstanbul'a gelecek, Bağ­ dat Paktı Devlet Başkanları toplantısına katılacaktı. Bu tarihten birkaç gün sonra da Fazıla Londra'dan İstanbul'a gelecekti. Ya­ zı birlikte Boğaz' da geçirecekler, eylülün ilk haftasında ise evle­neceklerdi.
Sayfa 84 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Berlin Güzel Sanatlar Akademisi 1925 mezunu. Yine 1990 iti­ barıyla, 86 yaşında İstanbul Çubuklu' da bir gecekonduda, emek­ li maaşı karşılığı kendisine bakan fakir bir ailenin yanında yaşı­ yordu. Beyoğlu yakasında meskun "Müslüman Levantenler" arasında yıldızı en çok parlayan aile Farukiler ' in gözbebeği, me­ dar-ı iftiharı Nermin'di. Asri bir hanımefendide bulunması gere­ ken her şey ona çok yönlü, kapsamlı ve programlı bir eğitimle, bebekliğinden itibaren yüklenmeye başlanmıştı. Mesela babası­ nın yolu ne zaman Paris'e düşse -ki sık sık düşerdi- kızına oyuncak niyetine "plastelin" getirirdi. Isıyla gevşeyip sertleşen bu maddeyi yoğursun, biçimlendirsin, eli heykele yatsın diye. Bugün "küçük bir hatırası" Kadıköy Süreyya (Paşa) Sinema­ sı'nm ön cephesini süsleyen rölyeflerde yaşayan ve eğer Oskan Efendi'yi bizden saymazsak, Türkiye'nin diplomalı ilk heykeltı­ raşı olan İhsan Özsoy'un atölyesine emanet edildiğinde henüz 16 yaşındaydı. Ahmed Faruki, opera kültürüyle terbiye edilme­ miş bir Müslüman'ın asla Levanten saygısı ve ayrıcalığı göreme­ yeceğini çok iyi bildiğinden, kızını Güzel Sanatların yanı sıra Konservatuvara da yazdırdı. Mezuniyet balosunda piyanosuyla parlak bir konser veren Nermin Faruki, "mezzosoprano" takdir­ namesiyle opera vizesi almıştı.
Sayfa 103 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
Gösteri sanatı deyince akla yalnız şarkıcı, dansçı ya da si­nema, tiyatro gelir genellikle. Çokluk illüzyonistleri sanatçıdan saymaz. Oysa dünyanın pek çok yerinde sanat olarak kabul edilen, korunan ve desteklenen illüzyonu böyle bir şemsiye al­ tına aldırabilmek için çok uzun mücadeleler vermiş biri var: Zati Sungur! "Madrabazlıkla hokkabazlıkla" eş tutulan mesle­ ğini hakkı olan saygın bir yere oturtmak için çok didinmişti. Dünyanın en meşhur sihirbazlarından olmayı başardı, ama ne yazık ki mesleğinin Türkiye'deki görünümünü değiştiremedi. Kendi ününe ün kattı, ama sanat çevrelerine, devletin kültürle ilgili kurumlarına illüzyonu bir sanat olarak tescil ettiremedi.
Sayfa 122 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
"İngiltere Kralı VII. Edward 1936 yılının eylül ayı başında Türkiye'yi ziyaret etmişti. Ziyaretin ikinci günü misafir kral ile eşini taşıyan yatın teknesi Dolmabahçe rıhtımına güçlükle ya­ naşabildi. Çünkü denizin üstü çöplerle kaplıydı. Durumu fark eden Atatürk, Vali Muhittin Üstündağ'a 'Bu nedir?' diye sordu. Vali de Marmara'ya dökülen çöplerin lodosun tesiriyle sürükle­nip geldiğini izaha çalıştı. Ama bu açıklama Atatürk'ü tatmin etmemişti, vali suçlu mevkiine düşmüştü.
Sayfa 149 - YKY yayınları ekım 2004Kitabı okudu
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.