Yamyamın Kızı sözleri ve alıntılarını, Yamyamın Kızı kitap alıntılarını, Yamyamın Kızı en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Acısı da, huzursuzluğu da, yakışıksız bağımlılığı da, gece gündüz çekilen eziyet de, hep aşk uğrunaydı, ya da bu ad veriliyordu bu hastalığa, kendini yok edene karşı duyulan bu gereksinime, bu yamyamca vahşete, çünkü seviyorum diye karşısındakini yiyip bitirenlere yamyam denebilirdi ancak. Kötülük, dehşetin gündelik hayatta, huzur ortamında patlak vermesindeydi; çünkü insanı alçaltan bir aşk kadar kötü bir şey olamaz; ve tıpkı bir ejderha gibi kükreyip ağzından alevler saçan o kapkara delikten doğar her birimizin felaketi.
Uyumak, ölümün provasıdır; onun için dehşet verir insana. (...) Çünkü gerçekten de bir yatağın içinde ölmemiz son derece olasıdır; hatta belki de kendi yatağımızın içinde; yeryüzünde başka hiçbir yerde bu kadar sıklıkla bulunmadığımız, şimdi de her gece son'un karanlığının provasını yaptığımız, akarların istilasına uğramış o lanet mobilyanın içinde.
Bence kötülüğe gömülü olarak yaşayan reziller, duygusuz, acımasız ve yüzsüz insanlar dünyada çok küçük bir azınlık oluşturur; en kötü anlarında bile özsaygılarını korumayı bilen onurlu ve olgun insanlar da yine pek küçük bir azınlıktır. Bu iki aşırı ucun arasını da geri kalanlar, iyi niyetli ama zayıf yaratıkların oluşturduğu, hayatını sürdürmeye bakan kitleler kaplar; bunlar normal insanlardır, yani ne yapacaklarını bilemeyen şaşkınlardır; koşullar uygunsa iyi insan olurlar, içinde yaşadıkları ortam baştan çıkartıcıysa kötü insan olurlar. İyi ile kötü arasındaki bu çekişme sırasında bizler de yolumuzu çizeriz, ya da belki silip yok ederiz.
"Erkeklerin trajedisi, asla babalarına benzememeleridir. Oysa kadınlar hep annelerine benzerler; bu da onların trajedisidir." Oscar Wilde'ın bir sözüdür bu.
Tüm yaşamın belki de çekip gitmek için bir hazırlıktan başka bir şey olmadığını düşünüyordu; tıpkı satranç oyununun şahı mat etmek için bir hazırlıktan başka bir şey olmadığı gibi.
Yeryüzünde hiçbir erkek yoktur ki kadının yaptığı kötülüğü, kendisine verebileceği acıyı, aşktan belanın doğduğunu bilmesin ya da sezinlemesin. Ben bununla karşılıksız kalan aşkı, onun seni fazla sevmemesini ya da terk etmesini, ya da bir başkasıyla aldatmasını söylemek istemiyorum. Kızgın bir hançer gibi dağlayıcı da olsa, onlar basit birer gönül yarasıdır. Hayır, benim söylemek istediğim, kadının özünde olan tehlike, karşı cinsi sarmalayan tüm o bilinmezler, o karanlık kötülük. Kadınlar, yani herhangi bir kadın, erkeğin içinde uyumakta olan tüm deliliği ve yıkımı gün ışığına çıkarabilir. Çünkü hepimizin içinde kendi cehennemimiz vardır, yalnızca bize ait olan bir yıkılma olasılığı, felaketin kişisel çizgileri vardır.
Bir kayıp, herhangi bir kayıp, ölümün iştah açıcı çerezi gibidir. Sonumuzun gelmesi düşüncesi nasıl kafamızın içine sığmıyorsa, kaybetmeyi de kafamız almaz. İnsan asla hazır değildir kaybetmeye.
"Ben uçakların nasıl olup da uçtuklarını bilmem, bir düğmeye bastığımda neden ışığın yandığını da, esnemenin ne işe yaradığını ya da kendi adımı nasıl hatırlayabildiğimi de; bu yüzden de aşk kadar uçsuz bucaksız ve karmaşık bir şeyi ve arzu kadar çözümlenemez bir şeyi anlayabilmeye de kalkışmıyorum."
"Gençler ilk kez aşık olduklarında, aşkın bir varış noktası, insanın yerleşebileceği kesin bir nokta olduğunu sanırlar; oysa tıpkı uzun bir engelli yarışa benzeyen aşk serüveninin çıkış çizgisidir aslında."
Hepimizin sahip olduğumuz bin türlü yaşayış biçimi arasından sonunda yalnızca bir tanesini uygulamaya koyduğumuz çok olur; geri kalanlar taşlaşırlar, solup giderler. Aptalca bir duygusallık içindeki yazar-kâhinler, olgunluk derler buna; fikirlerin berraklaşması ve yaşın verdiği sorumluluğun kabulü olduğunu söylerler, ama bence çürümek gibi bir şeydir bu.
"Karım işe gittiğinde, ben evi temizlerim, yatakları yaparım, yemeği hazırlarım. Dahası kızı yıkayıp giydiririm. Eğer sen, karısı çalışırken bir anarşistin meyhanede ya da kahvede oturması gerektiğine inanıyorsan, hiçbir şey anlamamışsın demektir."