Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yaşamın Kıyısında

Carl Zimmer

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
JOHN BUTLER BURKE
"Protaplazmanın bileşenleri et suyundan kaynaklanıyor, ama yaşam etkeni radyuma ait" Kaynamış sığır eti suyuna radyum tuzu ekleyerek bize ilkel radyob kardeşler yapan ve radyumu bedene üflenen ruh gibi enstrümanlaştıran bunlara rağmen bilim kitaplarında saçmaladığı savunularak buluşu hiçe sayılan koca yürekli adam..
Bedenlerimiz geçici ve hafif bir su kaybına böbreklerimizin daha az idrar üretmesi ve kalbimizin daha hızlı çarparak hücrelere oksijen arzını artırması sayesinde dayanabilir, ama bedenimizdeki suyun biraz daha fazla miktarı kaybedildiğinde artık organlarımız düzgün çalışmamaya başlar ve bunu kısa süre sonra ölüm izler. Buna karşılık tardigrad türünden canlılar bütün sularını kaybedebiliyor. Yaşam için gerekli olan kimyasal reaksiyonları gerçekleştiremediklerine göre, bu varlıkların artık canlı olmadıklarını öne sürebilirsiniz. Ama ölü de değiller. Su kaybederek (dehidrasyon sonucunda) ölen bir kişinin üzerine su dökerseniz canlanıp oturamaz. Yalnızca ceset islanır. Oysa kurumuş bir tardigradın üzerine su dökerseniz birkaç dakika içinde hareketli, beslenen ve üretken bir hayvana dönüşecektir. Varoluşun bu gri alanı artık özgün bir adla anılıyor: kritobiyoz (gizli yaşam); bir bilimsel araştırma ekibi bu terimi "yaşamla ölüm arasındaki üçüncü bir hal" olarak tanımlıyor.
Reklam
Bir beyin organoidi birkaç haftalık olunca, nöronları voltaj sıçramaları yaratacak olgunluğa erişmiş demekti. Bu ani gerilim atakları akson boyunca ilerleyip komşu nöronları da ateşleyebiliyordu. Negraes ve çalışma arkadaşları bu tıkırtıları saptayabilen dinleme aletleri yaratmışlardı. Mikroplakalardaki minik kuyucukların diplerine sekize sekiz elektrottan oluşan bir ızgara yerleştirmişlerdi. Çukurcukları sıvı besiyeriyle doldurmuş ve her bir sıranın üzerine bir organoid yerleştirmişlerdi. Bilgisayarda bu elektrotlar altmış dört daireden oluşan bir ızgara şeklinde görülüyordu. Elektrotlardan biri bir nöronun sinyal ürettiğini saptadığı zaman bulunduğu dal re sarıdan kırmızıya dönüşerek genişliyordu. Dairelerin her hafta daha sık kırmızılaştığı ve genişlediği gözlemleniyordu, ama Negraes bunda herhangi bir örüntü saptayamıyordu. Organoidlerdeki hücreler zaman zaman kendiliğinden kendi başlarına da sinyal üreterek nörolojik bir statik enerji durumu yaratıyorlardı.Ama organoidler olgunlaştıkça Negraes, adeta bir tür dü zen belirdiğini düşünmeye başladığını anlattı. Bazen ansızın birkaç daire birlikte şişerek kırmızıya dönüyordu. Sonunda altmış dört elektrotun hepsi aynı anda sinyal kaydetmeye başlamıştı. İşte bu noktada Negraes dairelerinin dalgaya benzer bir tarzda yanıp söndüklerini görmüştü.
Cıvık mantarların çok daha karmaşık problemleri çözdükleri anlatılıyor. Örneğin Toshiyuki Nakagaki adındaki bir bilim insanı, cıvık mantarların labirentte en kısa yolu keşfettiklerini bildiriyor. Araştırmacı bir plastik levhayı keserek yollar oluşturmuş ve elde ettiği şekli agar üzerine yerleştirmiş. Nakagaki ve çalışma arkadaşları labirentin açık uçlarından birine cıvık mantarla kaplı bir yulaf gevreği, diğer açık uca da daha fazla gevrek koymuş. Cıvık mantar yeni oluşturduğu uzantılarla entte mümkün olan bütün yolları araştırmaya başlamış. Labirentin diğer ucundaki yulaf gevreklerine ulaşır ulaşmaz, diğer bütün uzantılarını geri çekerken aynı anda her iki yiyecek deposundan da beslenmeye başlamış. Sonunda cıvık mantardan geriye labirentteki yolu gösteren tek bir uzantı kalmış. Daha sonra Nakagaki cıvık mantarın yiyeceğe dört yolun her birinden ulaşmasına olanak veren bir labirent tasarlamış. Sonunda mantarın daima en kısa yolu izlediğini görmüş.
Sayfa 106Kitabı okudu
Brezilya'da hekimler binlerce bebeğin beyinlerinde ortaya çıkan büyük biçim bozukluklarını anlamaya çabalıyorlardı. Bu bebeklerde adeta serebral korteks yoktu. Sonunda annelerinin Amerika kıtasında ilk kez görülen, sivrisineklerle taşınan Zika adındaki virüs enfeksiyonu geçirdikleri anlaşılacaktı. Muotri ve Trujillo Zika virüsü örnekleri bulmuş ve beyin organoidlerini bu virüsle enfekte etmişlerdi. Bir değişiklik yaşanıp yaşanmayacağını merak ediyorlardı. Muotri o günleri "Gece gündüz gözlem yapıyorduk,” diye anlatıyordu. Nitekim Zika virüslerinin derhal genç organoidlerdeki kök hücreleri tahrip etmeye başladıkları görülmüştü. Bir organoidin bu hücreler olmaksızın kablolar üretip serebral korteks inşa etmesi mümkün değildi. Bu deneyler Zika virüslerinin serebral korteksi tahrip etmekten çok, onun gelişmesini önlediğini ortaya koymuştu. Araştırmacılar Zika virüslerinin böyle büyük bir hasara nasıl yol açabildiklerini anlayınca, virüsleri bloke edebilecek ilaçlar geliştirilmişti. Daha sonra da bu ilaçlar hayvanlarda test edilerek beyin hasarını önlemenin mümkün olup olmadığı araştırılmıştı. Muotri'nin binlerce beyin kopyası ürettiği haberi hızla yayılmıştı. Yüksek lisans ve doktora öğrencileri ve doktora-sonrası araştırmacılar sıraya girmişti. Laboratuvara katıldıklarında önce aylarca Trujillo'nun eğitiminden geçerek organoid üretiminin inceliklerini öğrenmeleri gerekmişti.
Bilim insanları gebeliklerin ne kadarının doğal yollardan kaybedildiğine ilişkin tahminler yürütmek durumunda kaldı ve bunun muazzam bir sayı olduğunu gördüler. 2016 yılında yayımlanan bir çalışmada embriyoların yüzde 10 ile 40'ının rahme yuvalanmadan önce kaybedildiği sonucuna varıldı. Döllenmeden doğuma kadar bütün kayıplar birlikte ele alındığında bu sayı yüzde 40 ile 60'a kadar yükselebiliyordu. Bir ülke yaşamın döllenme anında başladığını ve her bir kişinin sahip olduğu yasal haklara döllenmiş yumurtaların da sahip olduğunu ilan ederse, bu kayıpları tıbbi bir felaket olarak ele alması gerekecektir. Bu da dünya çapında her yıl yüz milyon insanın ölümü anlamına gelecek, böyle yüksek bir kayıp oranı karşısında kalp hastalığı, kanser ve başı çeken diğer bütün kayıp nedenleri cüceleşecektir.
Reklam
Ruhun bedene girişi 2
Lederberg, döllenmiş yumurta canlıdır ama bu insanlar gibi canlı olmak anlamına gelmez. Bu hücreler gibi bir canlılıktır diyor. Bakteriler gibi bazı organizmalar yaşamlarının tümünü okyanusta ya da toprakta tek hücreler olarak geçirmekten gayet mutlu ama bedenimizi oluşturan hücreler o kadar dirençli değil parmağınızı delip masaya bir damla kan damlatırsanız hücreleriniz kendi kısmetlerinin peşinden koşup gitmez kuruyup ölürler. Hücreler açısından ölüm proteinlerinin üstlerine düşen işlevleri görememesi içlerindeki kimyasal dengenin bozulması ve zararlarının parçalanıp açılması demektir. Hücre bedenin içinde yaşamını sürdürebilir çevresinde akıp duran besin maddelerinden beslenebilir proteinlerinin çalışma düzenine sürdürebilir ve artıklarından kurtulabilir. Gerekli sinyalleri alırsa bölünerek çoğalabilir ama hücrenin bütün moleküller mirasını bir çift yavru hücre arasında paylaştırılmasıyla tek bir hücre iki hücreye dönüşür hücre bölünmesi sırasında ana hücrenin öldüğü bir an yoktur yavru hücrelerde yaşamanın başladığı bir anlamda söz edemeyiz,yaşam bir biçimden diğerine akar.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.