Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yılların İçinden

Abidin Nesimi Fatinoğlu

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
Yine bu günlerde Kemal Tahir, ben, Kadir (Yüksek Mühendis Kadir Basa), Mümtaz (Çığ Dergisi sahibi Mümtaz Çığ), İstanbul’da Hürriyet Meydanındaki şimdiki İETT binasının karşısında, şimdi arsa olan köşede bir kitapçı dükkânı açmaya karar verdik. Paltolarımızı satarak seksen lira para topladık. Nâzım Hikmet bize Remzi Kitabevinden, Ahmet Halit Kitabevinden ve daha başkalarından konsinye kitap sağlamaya söz verdi. İlerici yazarlar da konsinye olarak kitaplarını dükkânımıza vereceklerine söz verdiler. Aynca yabancı dilden kitaplar getirtme konusunu da düzenlemeye çalıştık. Dükkânımızı kitaplarla doldurduk. Fakat bazı nedenlerle kitap satışına başlayamadık. Dükkânı kapattık. Kitapları da Kemal Tabirlerin evine koyduk. O tarihlerde Kemal Tahir’in kardeşi Nuri Tahir yeni assubay olmuştu. Arkadaşlarının da katılmasıyla Kemal Tahirr in de katıldığı bekârların oturduğu bir kat tuttular. Evde yığılı kitapları assubaylar okumak üzere gemilere götürüyorlardı. Yukarıda anlatılan nedenlerle gemide arama yapılmış, bu sol kitaplar bulunmuştur. Bu ve buna benzer gerekçeler (!) birleştirilerek «orduyu ve donanmayı isyana teşvik» ettikleri söylenerek bu olayın sorumluları olarak da Nâzım Hikmet, Kemal Tahir ve arkadaşları gösterilmiştir. Nâzım Hikmet’le bu konuyu görüşürken bana - mahkeme duruşmalarında donanma mensupları arasında bir ittifakın olduğu konusunda bazı delil değil, fakat bazı karinelerin bulunduğu kanısına sahip oldum. Ama sivillerden hiç kimsenin assubaylarla bir bağlantısının olduğunu sanmıyorum» dedi.
Rahmetli Alâaddin Hakgüder arkadaşımın malî imkânlarının iyi olduğu dönemde bir günlük gazete çıkarması konusunda ona telkinlerde bulundum. O tarihlerde bir günlük gazete altı ay yayın yaptığı takdirde resmi ilâna hak kazanıyordu. Resmî ilân da gazetenin faturalı masrafları karşılığı kadardı. Buna göre gazetenin satışından gelecek para doğrudan doğruya çıkaranlara kalıyordu. Herhangi bir sermayedar altı ay bir gazeteyi çıkarırsa garantili bir kârla karşılaşıyordu. Rahmetli Alaaddin bana bir tek sayı dahi satılmaması halinde bile bir gazetenin 6 ay çıkabilmesi için gerekli parayı hesaplamamı rica ederek, günde bin lira masrafa dayanabileceğini söyledi. Ben de buna göre bir maliyet hesabına geçtim. Yaptığım araştırmada bunun çok altında bir para ile yazarlara para vermemek şartıyla bu işin gerçekleşebileceğini! saptadım. Bu hesap özetle şöyledin Şimdi Çemberlitaş’ta Osmanbey Sitesi’nin olduğu yerde Osmanbey işhanı vardı ve orada Osmanbey matbaası bulunuyordu. Bütün bu tesisler Darüşşafaka’ya aitti. Halen Şişli’de Osmanbey diye anılan semtin sahibi olan Osman bey aym zamanda bu işhanının da sahibiydi. Burasını Darüşşafaka’ya vakfettiği zaman mütevellisi olacak sülâlesinden gelen kişiye belirli bir aylık bağlamıştı.
Reklam
Gençlerin ilk defa kendi özgür iradeleri ve kendi parasal olanaklarıyla gerçekleşen gençlik örgütlerini kurmak ve gençlik eylemlerini yapmak bizim kuşağa düşmüştür. Bizden önceki ve sonraki kuşakların eylemleri bu niteliği taşımaz. Onlar devlet partisinin iradesine bağlanmışlar, bütçeden ödenek almışlardır.
Romanya Tatarları
Tatar Abdurrahman Efendi, aslen Romanyalıdır. Küçük yaşta iken ailece İzmit’e yerleştirilmiş bir göçmen ailesln- dendir. Klasik öğrenim görmemiştir. Küçük yaşta mâliyede a’şar kâtipliğine başlamıştır. II. Abdülhamid zamanında, mâliyeyi ıslah için Avrupa’dan uzmanlar getirtilmiş ve uzmanlar a’şar memurlarından anket yoluyla bazı cevaplar istemişlerdir. Abdurrahman efendinin anket sorularına cevapları uzmanların dikkatini çekmiş, İzmit’ten alınarak devlet mâliyesinde görevlendirilmiştir. Maliye Bakanı olmuştur. OsmanlI Mâliyesi konusunda değerli bir eseri de vardır.
O sıralarda (1944) dört beş milletvekilliği boşalmıştı. İki dereceli seçim geçerliydi. İkinci seçmenler CHP’liydiler. Dünya şartlarının değişmesi yüzünden CHP bu boş milletvekilliklerine aday göstermiyor, ikinci seçmenlerin dilediği kişileri seçmelerini öneriyordu. Bunun üzerine CHP programından başka bir programa sahip birçok kişiler (Erzurumlu Hüseyin Avni, Tevfik Rüştü Araş vb.) milletvekilliklerine adaylıklarım koydular.
«Olaylarda adı geçenler kesin olarak olayları red ve inkâr ettiklerinden hiç biri bu olayda Sarı Mustafa da vardır şeklinde bir beyanda bulunmadı. Bu yüzden biz mahkûm olduk, San Mustafa ise yargılanmadı bile» dedi. Nâzım Hikmet için de aynı tarzda konuştu. Ben gerçekten hayret etmiş, böyle bir şeyin olabileceğine akıl erdirememiştim. Aldığım aile terbiyesi, mizacım kişinin kendisini olduğundan başka türlü göstermesini kabul etmez. Ekmeğini, geleceğini, mutluluğunu diğer bir insanın mahfında görmesi de yine ahlâkla bağdaşır değildir. Mustafa’nın da Nâzım Hikmet’in de insan olmak itibariyle böyle alçaklıklara tevessül edebileceklerini aklım almıyordu Bunu aklım almadığı gibi aynı davayı güden insanlardan bir insanın da diğer bir insana böyle sıfatlar atfetmesini doğru bulmuyordum. Bu itibarla telefoncu Ferit’ten sıtkım sıyrıldı. Ondan sonra onunla teksir işlerinden gayrı bir konuşmamız olmadı. Sarı Mustafa’nın bekâr odalarında yaşadığı hayatı yakından bildiğim için onun gelirinin son derece kıt olduğunu biliyordum. Yaşadığı hayat polisin yaşadığı hayatın kat kat altındaydı.
Reklam
Alevîlik ve özellikle Karmatlan bilmeyenler, babamın kitabının adını ve içeriğini de yadırgamalardır.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.