"Cehennemdeki ızgaralar üzerinde kızaran bir grup kayıp ruhtuk. Şeytandan farksız makinistse bize yalnızca dışarıdaki soğukta donma seçeneğini sunmuştu."
"Suyla ilgili tek iyi şey sıcak olmasıydı. Öyle ki sabahları 'kahve' adını alıyor, öğlenleri 'çorba' olarak onurlandırılıyor, geceleriyse 'çay' kisvesine bürünüyordu. Oysa her seferinde verdikleri bildiğimiz suydu."
Yol
Yollara düştüm çünkü bu benim ruhumda var. Kanımda dolaşan seyahat tutkusu yerimde durmama izin vermiyor.
Yol'a devam ettim çünkü onsuz yapamadım. Çünkü cebimde yol param yoktu. Çünkü hayatım boyunca aynı vardiyada çalışamayacağıma emindim. Çünkü devam etmek, etmemekten daha kolaydı.
Jack London' un birbirine bağlı dokuz otobiyografik hikayeden oluşan bir kitabı. Kendi yaşadıklarından ve tecrübelerinden yola çıkarak yazdığı serseri hayatının,yük treni kovalayarak, yiyecek dilenerek, ölümle burun buruna nasıl mücadele ettiğini görüyoruz. Bu hayatından şikayeti olmadığı gibi büyük bir zevk duyuyor. Çünkü, tek düze yaşamak, her gün aynı vardiyada işe gitmek ona göre değil. Tamamen özgürlük olarak görüyor. Polislerle aralarında geçen tatsız olaylara ise farklı bir gözden bakmamızı sağlıyor. Serseri olarak gezerken hiç polise yakalanmayan fakat bir iş bulup normal şartlar altında çalışmaya başlayınca başı daha çok derdere giren bir kahraman görüyoruz. Özellikle genç kesimin okumasını tavsiye ediyorum.
Yolcular
“Sana yiyecek verirsem bir daha seni asla görmem. Senin gibileri iyi bilirim. Bak bana kimseye borcum yok . Hiçbir zaman yemek dilenecek kadar alçalmadım. Yemeğimi hep çalışarak kazandım.Senin sorunun tembel ve hovarda olman. Bunu yüzüne bakınca anlayabiliyorum. Ben şimdiye dek daima çalıştım, dosdoğru oldum. Bugünlere böyle geldim. Dürüst davranır çalışırsan sende aynısını yapabilirsin.”
“Senin gibi mi?” diye sordum kuşkuyla.
Ne yazıkki adamın çok çalışmaktan canlılığını yitirmiş kasvetli ruhuna mizahın zerresi dahi işlemiyordu.
“Evet, benim gibi” diye cevapladı.
“Hepimiz mi?” diye kuşkuyla sordum.
“Evet hepiniz” dedi inançla.
“Ancak hepimiz sizin gibi olursak,müsaadenizle , sizin için tuğla taşıyacak kimse bulamayacağınıza dikkat çekmek isterim” dedim.
Artık karnımı doyurabilmek için en yoksullara gitmekten başka seçeneğim kalmamıştı. Bu, açlıktan midesi karnına yapışmış bir serserinin başvuracağı son çareydi. Yoksullara her zaman güvenilirdi, açları asla geri çevirmezlerdi. Bugüne değin Birleşik Devletlerin dört bir yanında, tepelerdeki büyük evlerin sakinleri tarafından çoğu kez reddedilirken küçük bir derenin ya da bataklığın kıyısındaki , kırık camları paçavralarla kapatılmış ve çok çalışmaktan yüzü çökmüş annelerin yaşadığı barakalarda yemek bulabildim. Ah sizi iyilik tacirleri! Hayır işini gidip yoksullardan öğreniniz. Çünkü yalnızca yoksullar hayırseverdir. Fazlalıklarını ne verir ne sakınırlar. Zaten fazla hiçbirşeyleri yoktur. Kendilerine lazım olanlardan da verir asla esirgemezler. Hatta çoğu zaman temel ihtiyaçlarını bile paylaşırlar. Bir köpeğe kemik vermek hayırseverlik değildir. Hayırseverlik kendinizde köpek kadar açken onunla kemiğinizi paylaşabilmektir…