Neden onlar korkmuyormuş gibi yapıyorlardı? Onlar da onun gibi biliyorlardı bombaların dehşetini, dumdum kurşunlarını, hardal gazını, düşmanın korkunç zalimliğini. Nasıl olur da, bunlardan korkmuyormuş gibi görünürler! Nasıl gülüp havadan sudan bahsederler, dondurma yiyip tiyatroya giderler, içlerindeki her şey büyük bir çığlığa dönüşmüşken.
"Neren acıyor delikanlı?"
"Bacağım."
"Hangi bacağın?"
"Sol."
"Ah, ah, ah!" diye içini çekti yaşlı kadın.
Nifonov'un sol bacağı artık yoktu ki... Olmayan bacak nasıl acırdı?
Bazen ona gidip doğrudan evet mi, hayır mı diye sormayı düşünüyordu. Ama kadınlık gururu, utangaçlık, ümitlerini tümüyle kaybedebileceği korkusu ağır basıyordu.
Yaşadığı bir yer vardı ama orası bir ev değildi. Arkadaşları vardı ama ailesi değildi... Bakım görüyordu ama şefkat... O okşanmıyordu ama acı da duymuyordu.