"... Bülbülün feryadında bir şiir, karganın avazında bir keder, baykuşun o kadar tiksinilen kahkahasında bile bir matem, uğursuzluk lezzeti vardır. Fakat horozun sesinde küstahlıktan başka ne duyulur?..."
Kâbus ile rüya arasındaki farkı bilirim. Rüyada insan serbesttir. İstediği gibi hareket edebilir. Bir dereceye kadar iradesine sahiptir. Fakat kâbus! İnsan kımıldayamaz. Ağzını açamaz. Sesini çıkaramaz.
Bazı yakışıksız duygular vardır ki, hayvanlarda insanlardan şiddetlidir! Mesela eşeklerdeki inat, köpeklerdeki sadakat, kedilerdeki nankörlük gibi...
Acaba kıskançlık da (maymunlarda) böyle bir şey mi?
Geçim dertleriyle evlilik sahnesinin en göz alıcı dekorları yıkılır. Nihayet bir gün anlarız ki tamiri imkânsız bir yıkıntı ortasındayız. Saçlarımız ağarır, sebepsiz ve derin bir üzüntüye kapılırız. Borç senetleri, hesap pusulaları ceketlerimizin iç ceplerini şişmanlatır. Gamlı, kederli, şiirden, hayalden uzak bir hayat yaşamaya başlarız. Sonra doktorumuz sanki bir şey keşfetmiş gibi bir gün bize der ki, "Dostum, sizde nevrasteni var, okumayınız, düşünmeyiniz, kederlenmeyiniz, açık havada geziniz. Şehirden uzak yerlerde oturunuz" Fakat nasıl? Bunu bilmez. Bilmek vazifesi değildir. Çaresizliğinizi izah etseniz anlamaz. Anlamak istemez. Hatta açıklamalarınızı bile gayri ihtiyari beliren bir hastalık sayar.