Tanışmanın bin türlüsü vardır. Çoğu zaman belirleyici görünen bir karşılaşma tamamen sıradan bir biçimde aniden sizi kavrar ve siz hiçbir şeyden kuşkulanmazsınız.
Sen onu yalnızca resimlerden tanırsın; yoksul bir adam, yoksul, bütün savaşların mağlubu o, kazanılmışların bile! Lokomotifi Galeçya ovaları arasında sürüyor, başkalarının yararlanacağı boşuna bir ölüm arayacak. Kim buyurdu bunu? Neden ölmesi gerekiyor? Dudaklarında şu acı gülümseme... Binlerce ve milyonlarca asker ve hepsinde babasının yüzü var. Zamanın sisiyle örtülü, belirsiz, ağzının köşesinde bir kırışık ve gözleri kederli. Başkaları onların kanlarıyla besleniyor, ceset piramitleri önünde ceplerini dolduruyor. Başkaları! Bak onlara Brych! Bir topuk daebesiyle ezilseler mat bir gürültüyle patlayacak hamam böcekleri sürüsüne benziyorlar.
Savaş! Savaş! Ama sen savaşı tanıyorsun! Bu sivri dişli, acımasız tırnaklı, mitralyöz takırtılarıyla kişneyen bu canavar sana yeterince acı çektirdi. Savaş! Sen onu bir ölüm uykusunda sendeleyerek geçtin. O onların içinde, yüreklerinde, beyinlerinde, yalnızca görünüşte insan olan çürüyen vücutlarında yuvalanmış! Kendini aldattın sen! Sirenler seni anımsar mı? Patlak bıruların tükürdüğü bombalar, saban demiriyle durmadan sürülen soşeden fışkıran iç karartan su kaynakları, altüst olmuş ülkeler, içinde sağnağın titreştiği krater çukurları...
- Özgürlük tek başına gelmez doktor, o Tanrının bir bağış değildir!
- Benim bildiğim şey ise, özgürlüğün, insanların uğrunda yüzlerce yıl mücadele ettiği bir değer olduğudur.
- Ve onu kazanamadılar! Bunu başaramadılar! Gerçek özgürlük, mutlak özgürlük daha yeni önümüzde duruyor! Özgürlük! Anlamak gerek: Kimin için özgürlük, kim kime veriyor onu ve kim kimin için alıyor! Eğer libarellerin anladığı anlamda özgürlükten söz etmek istiyorsanız, bu bir göz boyamadır. Kapitalizm bu gibi sloganlarla özgürlüğü kendi yararına kullandı. Balta girmemiş ormanda olduğu kadardır bu özgürlük: Bugün siz kafa karışıklığı içinde yüzüyorsunuz, savruk bir takım gerçekleri yineleyip duruyorsunuz, peki sonuç ne? Tarafsızlık! Kacış! İç göç. Sımsıkı bağlanmışsınız! Yapay bir ada üzerinde, körlük ve anlayışsızlığın ortasında özgür olamazsınız! Bu olacak şey değil!
Düşler bedavaydı ve hiçbir şey ürkütmüyordu düşleri; ne sefalet, ne Brych’in altında bilgiyi yuttuğu solgun ampülün aydınlattığı mutfak masası, ne de çocukluğu üzerinde dalgalanan tatsız ve yapışkan çamaşır ve deterjan kokusu.