Ve çıkıp seslendiğimde:
Ey medeniyetin kapıkulu elçileri! Gökte varılan tek tanrının, bizim halkımızın tek elçisi sizi ayartmadan, yücelik adına ne varsa, gök için ne varsa; ha cennet ha cehennem, yer için ne varsa, ha hayat ha ölüm, boğazınızdan geçen her haram lokma için, hem tanrıya hem kutlu elçisine ihanet ettiniz! Dedim mi? Dedim. Zagros titredi, sarsıldı, ayak değiştirdi, gözlerinden koca koca taşları sektirdi. Ve bana, ey kafir, sen, hem tanrının, hem kulu Zerdüşt'ün, hem de onların Salık'ı olan yüce kral Astiyag'ın, emrine boyun eğmiyorsun, dediniz. Ben dördün ikisinden üçüncüsü, üçün birinden ikincisi, ikinin de sonuncusu, kavminin en bahtsızı, yağmurun ibibik kuşu, dağcıların yolbaşı keşişi, hırkasız ve kanatsız, dilsiz ve kulaksız, kırklardan sayılmayan ama kırk birden fazla olan inancın ateş taşıyıcısı...