“Uyuyan devin uyanması için daha kaç İslam ülkesi işgal edilmeli, daha kaç yüz bin Müslüman katledilmeli?”
Okuduğum kitap sözde bir kurguydu ancak tamamıyla bir Filistin, Doğu Türkistan, Suriye, Çeçenistan ve daha nice Müslüman kanı dökülen ülkelerdeki vahşeti anlatılıyordu. Önemli bir güce sahip olmadıkları halde kendilerini dünyaya hakim görenlerin işledikleri hadsizce zulümler. Ve işin en acı kısmı da bunun sayfaların arasında kalmaması. Bu olanları biz yaşamıyor olabiliriz ama dünyanın bir çok yerinde bunlar yaşanıyor, bu zulümleri çeken birileri var. Biz her gece başımızı yastığa rahat koyarken hatta düşünmeden en küçük sorunlarımızı bile gözümüzde devleştirirken insanlar bir yerlerde canlarının ve namuslarının korkusuyla yatıp kalkıyorlar. Ve biz bunları dertlerimizin arasına bile yeterince koymuyoruz. Bir çoğumuz en küçük bir boykotu bile yapmaktan aciz. Karşımızdakinin hangi ırktan hangi dinden olduğu önemli değil. Bunu biz bir türlü insanımıza anlatamadık. Ortada binlerce annenin feryadı, binlerce çocuğun umutları, binlerce gencin hayalleri var. Bir insan başka bir insanın acı feryatlarına bu kadar sessiz kalamaz, kalmamalıyız diye düşünüyorum. Gel gör ki biz bu konuda en ufak bir gayretten bile aciz kaldık.
Şu an içim o kadar dolu ki buraya ne yazsam az. O yüzden daha fazla konuşmak istemiyorum. Bu yazıyı da çok kişi okumayacak biliyorum ancak okuyacak olan birkaç kişiye sesleniyorum. Allah (c.c) rızası için bu insanlara en azından dualarımızda bol bol yer verelim. En azından boykot mallarına azami derecede dikkat edelim. Bir insan başka bir insan için hiç olmazsa bu kadarını yapabilir diye düşünüyorum.
Malumunuz terörist işgalciler, bir yeri istila etti mi oranın halkını ifsad edip yoldan çıkarmak için her yolu denerler. İşgalleri sadece memleketleri talan etmekle olmaz. Halkını ahlaksız ve kutsal değerlerden uzaklaştırmakla da olur.
Sığındığı sığınakta yavrusunu bağrına basan annenin söyledikleri, trajediyi tüm boyutlarıyla göz önüne seriyordu. Gözyaşlarıyla mırıldanıyordu :
-Bundan önce gökten rahmet yağardı. Çorak topraklar yeşerir, gönüller bostana dönerdi. Sevgiyle öterdi kuşlar. Gözler gurbete gidenleri beklerdi yalnız. Evlerden sadece çocuk ağlamaları duyulur, annelerin ninnileri yükselirdi. Oy kurban olduğum Allah'ım! Şimdi gökten ateş yağıyor. Yemyeşil topraklar çoraklaşıyor. Gönüller acı deryasına döndü. Kuşlar ağıt yakıyor. Gözler yitip gidenleri beklemekten yoruldu. Evlerden annelerin ağıtları, yetimlerin feryatları eksilmez oldu. Allah'ım! Bize bunu reva görenleri kahret! Onlara azapların en şiddetlisini tattır. Evlerimizi başımıza yıkanların memleketini harap et! Bizim Senden başka kimsemiz yok.
_Önce ben geçiyorum dedi Cafer.
Başıyla onayladı Zülfikar.
Caddeyi koşarak geçti karşıya. Ardından da Zülfikar.
Nihayet selametle yerlerine vardılar. Bir evin penceresinin önünde durup:
_"Mü'minler Allah'a güvensinler" ayetini okudu Cafer. Bu, onları parolasıydı. Önünde durdukları pencere açıktı .İçerde dışardan görünmeyecek şekilde oturan biri vardı. Ayeti işitince içerdeki:
-ALLAH mü'minleri canlarını ve mallarını cennet karşılığında satın almıştır" ayetini okudu.