Kadınlar niçin tırnaklarını boyuyor?
Parmaklara ve tırnaklara kına sürmek, milattan önce 3000 yıllarında
Mısır’da çok yaygındı. Buna rağmen kadınların tırnaklarını boyama
adetinin asıl kökeni Çin’dir. Çin’de kadınların tırnak renkleri, ait olunan sosyal sınıfın bir göstergesiydi. Milattan önce 600 yıllarında Çin hanedanının tırnak renkleri altuni ve gümüşi renklerdi.
Daha sonraları kırmızı ve siyah renkler asaletin sembolü olarak yüzyıllar boyu kullanıldı.
Mısırlılarda da, koyu kırmızı başta olmak üzere, kırmızının tonları asaletin
derecesini belli ediyordu. Toplumun alt kademelerinde yaşayan kadınların
tırnaklarını sadece soluk renklere boyamalarına izin veriliyor, kimse
kraliçenin ve kralın tırnak boyalarının rengini kullanamıyordu. Eski
Mısır’da krallar da tırnaklarını boyuyorlardı.
Erkeklerin de tırnaklarını boyamaları Mısırlılar, Babilliler ve sonraları
Romalı üst rütbeli savaşçılar arasında yaygındı. Romalı komutanlar savaşa
gitmeden önce saçlarını yağlarla parlatmak, kıvırcık hale getirmek ve
tırnaklarını dudakları ile aynı renge boyamak için saatler harcıyorlardı.
Tarihte el ve ayak tırnaklarına gösterilen bu itina kapsamında manikür de
vardı. Ur şehrinde yapılan kazılarda, Babilliler’e ait mezarlarda, saf altından
manikür setleri bulunmuş olup mezarlardaki ölülerin tırnakları düzgün
kesilmiş ve törpülenmişti.
Kadınların boyanmış tırnakları, binlerce yıl önce de bugün olduğu gibi
bakımlı olmanın, kültürün ve asaletin sembolüydüler. Ancak aynı zamanda
da çalışanlar ile tüm günlerini tırnaklarına bakarak geçiren aristokratları
ayıran bir göstergeydiler.
MİRALAY FAZIL BEY'İN İKİNCİ İZDİVACI
Miralay Fazıl Bey, Abdülhamid'in kendisine karşı gösterdiği müphem iltifatlara rağmen, belki bir gün bana bir kız teklif eder diye düşünerek, her ihtimale karşı, çok akıllı olan ablasına fikrini anlatır. «Abla iyi bir aileden, güzel akıllı bir kızla beni evlendirin>> der. Habibet hanım memnun
Gün turuncu bir hayalet gibi yükseliyorken izmarit toplayan
çocukların üstüne
çekleri imzalanıyorken devlet katlarında faşizmin bacımı koyvermiyorken şizofreni,
yüzüme bak
ve rahmini bana doğru tekrarla
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani
“Aklını bul da düşün! Nehirlerin üzerinden uçamaz, şelalelerden de atlayamaz. Hiç aleti edevatı yok. Demek ki kayıklara gitmesi lazım. Kayıklara! Doğru kayıklara Sam, şimşek gibi ! “
Sam dönüp patikadan aşağıya fırladı. Düştü, dizleri çizildi. Kalktı ayağa ve koşmaya devam etti. Kayıklarım karaya çektikleri Parth Galen çimenliğinin kenanna geldi. Kimsecikler yoktu. Arkadaki ormandan haykırışlar duyar gibiydi, fakat kulak asmadı. Bir an kıpırdamadan, ağzı bir karış açık kalakaldı. Kayığın biri kendi kendine çimlerin üzerinde kaymaktaydı. Bir çığlık atarak çimlerin üzerinden rüzgâr gibi uçtu Sam. Kayık suya indi.
“Geliyorum Bay Frodo! Geliyorum!” diye bağırdı Sam ve uzaklaşmaya başlayan kayığa doğru bir hamle yaparak kendini nehrin kıyısından atıverdi. Kulaç boyuyla kayığı kaçırmıştı. Bir çığlık attı, koca bir şapırtıyla yüzüstü hızla akan suda buldu kendini. Ağzından hava kabarcıklan çıkartarak dibe giderken, Nehir kıvırcık saçlı başının üzerinde kapandı.
Boş kayıktan bir telaş nidası duyuldu. Bir kürek hareketlendi, kayık döndü. Tam ağzından sular püskürtüp çırpınarak yukarı çıktığı anda, yetişip Sam’i saçlarından yakaladı Frodo. Sam’in kahverengi gözleri dehşetle yusyuvarlak açılmıştı.
1812.Nevvâs İbni Sem’ân radıyallâhu anh şöyle dedi:
Bir sabah Resûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem deccâlden uzun uzun bahsetti. Sonunda yorulup sesini alçalttı, sonra tekrar yüksek sesle konuştu. Biz onun anlatışına bakarak deccâlin Medine civarındaki hurmalıklara gelip dayandığını zannettik. Tekrar yanına gittiğimiz zaman üzüntümüzü anladı
ben öyle bilirim ki yaşamak
berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır
çünkü biz savaşmasak
anamın giydiği pazen
sofrada böldüğümüz somun
yani ıscacık benekleri çocukluğumun
cılk yaralar halinde;
yayılırlar toprağa
etlerimiz kokar
gökyüzünü kokutur
çünkü biz savaşmasak
Uzak Asya'dan çekik gözlerimiz
Küba'dan kıvırcık sakallarımızla
savaşmasak
güm güm vurur mu kömürün kalbi Kozlu'da
Keşan'da, Kandehar'da ümüğüne basılır mı vahşetin
ve sen boynunu öperken beni sarhoş
bir okyanusla titreten hayat
sevgilim olur musun.
Deli Kurt'ta Şahıs Kadrosu: Tarihî ve Kurmaca Kişilikler
Deli Kurt'un asıl şahıs kadrosu kurmaca kişiliklerden oluşur. Baş kahraman, asıl adı Murad olan fakat Deli Kurt olarak tanınan meçhul şehzadedir. Deli Kurt'u yetiştiren Çakır, Deli Kurt'un âşık olduğu Gökçen Kız da romanın önemli kurmaca kişiliklerindendir. Eserdeki