Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

2. Dünya Savaşı konulu roman

Profil
"Burada ne yapıyorsunuz?" Dört ay hiç konuşmamıştım, şimdi bana konuşmak zor geliyordu. Bu dört ay içinde içki karşılığında hayatımı bağışlamasını sağladığım askerle bir-iki laf etmiştim, o kadar, konuştuğum için öyle duygulanmıştım ki.
Dümdüz yürümeye devam ettim. Nereye gittiğim önemli değildi. Umschlagpaltz geride kalmıştı, içinde ailemin bulunduğu tren de. Artık trenin sesini duyamıyordum; kenti birkaç kilometre geride bırakmıştı bile. Ama tren uzaklaşırken ben treni içimde hissediyordum. Kaldırımda attığım her adımla birlikte daha da yalnızlaşıyordum. Bugüne kadar hayatımı oluşturmuş olan her şeyden kopmakta olduğumun farkındaydım. Beni neyin beklediğini bilmiyordum ama iyi şeylerin beklemediğini biliyordum.
Reklam
Bir gün, 5 Ağustos falandı galiba, işe biraz ara vermiş, Gesia Sokağı'nda yürüyordum. Bir ara Janusz Korczaka ve onun gettodan gönderilen yetimlerine rastladım. Yetimhaneyi yöneten Janusz Korczak'a yetimhaneyi boşaltması emrini o sabah vermişlerdi. Yalnızca çocukları alıp gideceklerdi. Korczak kendini kurtarabilirdi ama beni de götürün
Sayfa 119Kitabı okudu
Ne yazık ki Litvanyalılarla Ukraynalılar gettoya getirildiği zaman işler daha da kötüye gitti. Onlar, biraz farklı bir şekilde de olsa, en az Yahudi polisi kadar yiyiciydi. Rüşvet alıyor, paralarını aldıkları insanları hemen öldürüyorlardı. Öldürmeyi sevdikleri için öldürüyorlardı: Spor olsun diye, kendi işleri kolaylaşsın diye, atış talimi yapalım diye ya da sırf eğlence olsun diye öldürüyorlardı. Annelerinin gözleri önünde çocukları öldürdüler, o anaların acılarını eğlendirici buluyorlardı. İnsanları midelerinden vuruyorlardı, nasıl acı çektiklerini seyretmek için. Bazen birkaçı bir araya gelip kurbanlarını sıraya diziyor, uzaktan onlara el bombası fırlatıyorlardı, bakalım kim en iyi isabet ettirecek diye. Her savaşta etnik nüfus arasında bazı belli gruplar öne çıkar: Açık açık savaşamayacak kadar ödlek olan, kendi başlarına herhangi bir siyasal rol oynayamayacak kadar zayıf olan ama savaşan güçlerden birinin paralı cellatlığını yapacak kadar aşağılık azınlıklardır bunlar. Bu savaşta bu işi Ukraynalı ve Litvanyalı faşistler yapıyordu.
Sayfa 115Kitabı okudu
Dükkânlar kapatıldığı, gettoya hiçbir yerden yiyecek gelmediği için iki gün sonra açlık başladı, bu kez bundan herkes etkilendi. İnsanların durup buna üzülecek zamanları yoktu, onlar yiyecekten daha önemli bir şeyin peşindeydiler. Çalışma sertifikası almak istiyorlardı. O korkunç günlerde ve saatlerde neler yaşadığımız konusunda bir fikir verebilmek için aklıma bir tek karşılaştırma geliyor. Tehdit altındaki bir karınca yuvası. Düşüncesiz bir sersem; ayağıyla üstüne basar, kabaralı topuğuyla o hayvancıkların yuvasını tahrip etmeye başlarsa karıncalar oraya buraya kaçışır, yuvadan dışarıya çıkacak bir delik aramaya başlar, kendilerini kurtarmaya çalışırlar ama belki de saldırının aniliği karşısında kötürümleştikleri ya da yavrularını ve kurtarabilecekleri başka ne varsa onları nasıl kurtaracaklarını şaşırdıkları için dosdoğru yollarına devam edip yakalanmaktan kurtulmak yerine sanki uğursuz bir baskının etkisiyle hep aynı patikaya, aynı yerlere geri döner, o ölümcül dairenin dışına çıkamazlar - böylece de yok olurlar. Tıpkı bizim gibi.
Sayfa 113Kitabı okudu
“Ne düşünüyorsun? Bizi başka yere gönderecekler mi?" Soruma yanıt vermedi ama "Korkunç görünüyorsun!" diyerek soruyu savuşturmaya çalıştı. Bana baktıkça yüreği burkuluyormuş gibiydi. "Sen bu işleri çok ciddiye alıyorsun." "Nasıl almayayım?" diyerek omuz silktim. Gülümsedi, bir sigara yaktı, bir süre hiçbir şey söylemedi, sonra devam etti: "Bekle, her şeyin sona ereceği güzel bir gün gelecek çünkü..." dedi ve kollarını sağa sola salladı... "Çünkü gerçekten de bunlar çok saçma, öyle değil mi?" dedi. Bunları biraz da çaresizliğini yansıtan gülünç bir inançla söylemişti, sanki bir şeyin açık şekilde amaçsızca yapılıyor olması o şeyin devam ettirilemeyeceğini gösteren en iyi kanıtmış gibi.
Sayfa 114Kitabı okudu
Reklam
Almanların kötülüklerini hafife almamak gerekiyordu. Ne yapıyorlarsa bizleri, bizi bekleyen geleceğin ne olduğunu bilmemenin verdiği sürekli tedirginlik içinde yaşatmak için yapıyorlardı. Her birkaç günde bir yeni emirler yayımlanırdı, emirlerin hiç önemi yoktu ama Almanların bizi unutmadığını, hiç de unutmaya niyetlerinin bulunmadığını bize hatırlatmak işine yarıyordu. Sonra Yahudilerin trenle seyahat etmesi yasaklandı. Daha sonra bir tramvay bileti için Arilerin ödediğinin dört katını ödemeye mahküm edildik. Bir gettonun hazırlandığı dedikodulan ilk kez o günlerde duyulmaya başlandı Bu söylentiler bizi iki gün falan çok etkiliyor, yüreklerimize oturuyor sonra yine unutuluyordu.
Çürümekte olan gövdelerin mide bulandıncı kokusu, tahtayla kapatılmış pencerelerden, kıyıdaki köşedeki deliklerden dışarıya sızıyordu. Mazowiecka Sokağı'nda oturan bir iş arkadaşım bir top mermisine kurban gitmişti. Ancak kafası bulunduğu zaman, ortalığa saçılmış parçaların, bir zamanlar yetenekli bir kemancı olan birine ait olduğu anlaşılabildi. Bu haber çok korkunçtu ama hala hayatta olmaktan duyduğumuz hayvani sevincimizi bozmuyordu, bilinçaltınız utançtan dolayı bu duygularınızı baskılıyordu ancak ölümden kurtulabilmiş olanları bekleyen yakın bir tehlikenin bulunmadığını da biliyorduk. Bir ay önce kalıcı değeri olan her şeyin yok olmuş olmasına karşın daha önce pek de farkına varmadığınız basit şeyler acayip derecede önem kazanmıştı. Rahat, sağlam bir koltuk, üzerine ayaklarınızı koyabileceğiniz beyaz çinili bir soba, taban tahtalarının gıcırtısı - bunlar evin sessiz ve dingin atmosferine giriş müziği gibiydi.
Pislik mi, korku ve telaş mı? Ya da kalıp savaşmak yerine bu sokakları bırakıp kaçmak mı? Saygınlığını yitiren kent bir daha o saygınlığı kazanamazdı. İşte bu yenilgiydi.
Zina gibi her kalıba bürünebilen bir başka şey var mıdır dünyada? Asla.
Sayfa 215 - Dost yayınlarıKitabı okudu
20 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.