Nihayet Abdülhamid, Nâmık Kemal hakkında, "İtiraf edeyim ki vatanperver bir insandı, mülkün bekasını herşeyin üstünde görüyordu" demekten kendisini alamamıştır. "Midilli'ye gönderilmesi için ise "Kemal Beyin Magosa'ya gidişi, Midilli'ye gönderilişi, hep kalemine ve vatanseverliğine kıyamadığım içindir. Yoksa çok daha ağır cezalara çarptırılması icab eden işlere girip çıkmıştır. İstanbul'da kalması mahzurluydu. Çünkü çevresine toplananlar onu kışkırtıyorlardı, kullanıyorlardı. Nitekim bu yüzden hapsettim, sürgün ettim, ama muhabbetimi bir gün bile eksiltmedim. Nerede olmuş olursa olsun, kendisi ve ailesi refah içinde yaşamıştır" demiştir.
Nâmık Kemal'in bu muameleye karşı tavrı ise, bizzat Sultan Abdulhamid'in ifadesi bir tarafa, zaman zaman Sultana haklılık kazandıracak bir mahiyet arz ediyordu. Milli ve İslâmî hamiyetinden doğan bazı söz ve misraları, aslında "Şu hürriyet perdesi altında müthiş bir istibdadı taşıyan şu astin gaddar yüzüne çarpılmaya lâyık iken; ve halbuki o tokada müstehak olmayan" Sultan'ın yüzüne savruluyordu. 46 Bütün hassasiyetine rağmen Sultan Abdülhamid, Kemal'in,
"Ne mümkin zulm ile, bîdâd ile imhâ-yı hürriyet
Çalış, idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten" hitabına muhatap olmaktan kendisini koruyamamıştır.