Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
İlk Yaratılış
İLK YARATILIŞI TEFEKKÜR ETMEK Tefekkür, gerçeği anlamak ve doğru davranmak için emek verip düşünmektir. Tefekkür, aklın duasıdır. Geliniz, Cenab-ı Hakk’ın bizlere ihsan ettiği sayısız nimetlerinden bazılarını tefekkür edelim: Yüce Rabbimiz, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, güneşi ve ayı, bütün yıldızları, geceyi ve gündüzü insanın hizmetine vermiştir. Yağmuru ve yağmurun müjdecisi olan rüzgârları göndermiş, yağmurla hayat verdiği ölü topraktan nice bitkileri, bağları ve bahçeleri çıkarmıştır. Denizleri ve okyanusları insanın emrine vermiş, ona susuzluğunu giderecek âb-ı hayat çeşmeleri ikram etmiştir. Geçiminde birçok fayda sağlayan hayvanları insana boyun eğdirmiştir. Evini ve ailesini, insanoğlu için huzur ve dinlenme yeri kılmıştır. Ona, iyiyi kötüden ayırt edebilecek akıl, hissedebilecek gönül ve nimetlerinden istifade edebilecek duyu organları lütfetmiştir. Hak ve hakikat kılavuzu diniyle, hidayet rehberi kitaplarıyla, ahlak ve fazilet örneği rahmet elçileriyle insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı
Çocuklar İsim Vermek
ÇOCUKLARA İSİM VERİLİRKEN NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR? Anne ve babanın yükümlülüklerinden biri de çocuklarına güzel bir isim koymaktır. Bu hususta sevgili Peygamberimiz (sas), “Siz kıyamet gününde kendi isimleriniz ve babalarınızın isimleriyle çağırılacaksınız. Öyleyse (çocuklarınıza) güzel isimler koyunuz.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 68) buyurmuştur. Konulacak isimlerin Arapça olması ve Kur’an’da geçmesine gerek yoktur. İsim konulurken dikkat edilecek husus, bu ismin anlamının güzel, başkaları tarafından yadırganmayacak ve aşağılanma sebebi olmayacak bir isim olmasıdır. Zira isimler, insanlar üzerinde tesir ve telkin gücüne sahiptir. Muhtemelen bu etkiye binaen, Hz. Peygamber (sas) isimler üzerinde ısrarla durmuş; sadece Cahiliye Devri’nden kalan kötü anlamlı isimleri değil, hayvan, eşya ve mekânlarla ilgili kötü bazı isimleri de değiştirmiştir (Ebû Dâvûd, Edeb, 68-69). Çocuklarımıza Müslüman olduklarını hatırlatacak, dinî ve millî değerlerimize uygun, anlamlı isimler verilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
Dua
KULUN ÜMİDİ OLARAK DUA Bir kulluk eylemi olan dua, Yaratan’ın karşısında insanın zayıflığını itiraf edip O’ndan yardım dilemesi, hata ve kusurlarının bağışlanmasını istemesidir. Korku ile ümit arasında gidip gelen bir süreç olan hayatta sevinçler ve mutluluklar olduğu gibi zorluklar da bulunmaktadır. Gücü sınırlı bir varlık olan insan, bu dünyaya ve ahirete dönük umutlarını taze tutmak için güçlü bir dayanağa ihtiyaç duyar. Bunun için dua ile en yüce makama yönelerek O’na sığınır, O’na yalvarır, kalbinden geçenleri O’na açar. Rabbini bilen insanın en kıymetli yönü O’na yönelmesidir. Hz. Peygamber; “Allah katında duadan daha kıymetli bir şey yoktur.” (Tirmizi, Deavat, 1) buyurarak insanın Rabbi’ne ihlaslı yönelmesinin ve yakın bir bağ kurmasının en güzel vesilesi olarak duanın değerine işaret eder. Mümin, rahat zamanlarında da Allah’a hamd ederek dua etmeli, dualarına diğer insanları da katmalı ve her daim bağışlanma dilemelidir. Çünkü Allah, her daim kimsesizlerin kimsesi, ümitsizlerin ümididir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Hikmet
MÜMİNİN YİTİĞİ: HİKMET Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde yer alan hikmet kavramı çok geniş bir anlama sahiptir. Söz ve fiilde isabet etmek, işleri en doğru ve en uygun biçimde yapmak, eşyada gizli ilahi sırlar ve gayeler, faydalı ilim ve salih amel gibi birçok anlamı içerir. Bir anlamıyla da hikmet, insanı iyi ve güzel olana yönlendiren, çirkin ve kötü olandan sakındıran sözdür. Bu anlamda en büyük hikmet yüce kitabımız Kur’an’dır. “Allah sana kitabı ve hikmeti indirdi…” (Nisa, 4/113) ayetinde Hz. Peygamber’e verilen hikmet, vahyi anlama ve uygulama kabiliyeti olan sünnettir. Hikmet kelimesi, günlük hayatta ise olayların hikmet gözüyle değerlendirilmesi şeklinde kullanılır. Bununla kastedilen mana, zahirin yanı sıra batına bakmak, görünenin ardındaki görünmeyen tarafa dikkat çekmektir. Hikmet evrenseldir. Nerede ve ne zaman, hangi kaynaktan bulunursa hemen alınmalıdır. Nitekim Hz. Peygamber; “Hikmet müminin yitiğidir, onu nerede bulursa alır.” (İbn Mâce, Zühd, 15) buyurarak buna işaret etmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı
infak
YARDIMLAŞMA VE İNFAK İslam, özellikle “sadaka” ve “infak” kavramlarıyla bireyin başkalarına yapabileceği her türlü yardımı teşvik eder. Bu, gülümseme gibi külfetsiz bir yar- dım da olabilir; malından, zamanından ve enerjisinden fedakârlık yaparak insanların ihtiyaçlarını giderme şeklinde daha külfetli bir yardım da olabilir. “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz…” (Âl-i İmrân, 3/92) ayetini düstur edinen her bir Müslüman, toplumsal iyilik bilincini özümsemiştir. Kazandıklarımızdan tasadduk edebilmek şahsiyetimizin kemal bulmasıdır. Verirken içimiz acımadan aşkla, şevkle verebilmemiz, maddeye esaretten kurtuluşumuzun bir ifadesidir. Veren insan eşyaya bağımlılıktan, bencillikten, kendi için yaşamaktan kurtulmuş demektir. Eli açık olmak, gönlü açık olmak, infak kültürüne sahip olmak, sofrasında ekmeği yenilebilir olmak kazancın bereketindendir. Allah’ın bize, başkalarına yardım gücünü ve verebilme cömertliğini lütfetmesi şükredilecek en güzel kazanımdır. Diyanet İşleri Başkanlığı
Kitaplara İman
İLAHİ KİTAPLARA İMAN İnsanlığın tarihi vahiyle, ilahi kelamla başlamıştır. Yüce Rabbimiz, kelamını, muradını kitaplarıyla, peygamberleriyle bizlere ulaştırmıştır. Kâinatı mamur kılmamız için vahiyle bizlere yol göstermiştir. Kendini tanımamız, O’na kulluk etmemiz, her iki dünyada huzur ve saadete ermemiz için bizleri vahiyle desteklemiştir. Hayatın ve ölümün, dünyanın ve ahiretin anlamını, doğruyu yanlışı, hakkı batılı, iyiyi kötüyü vahiyle bildirmiştir. Ahlak ve erdemi, adalet ve hakkaniyeti vahiyle öğretmiştir. Mümin olmanın esaslarından biri de Allah’ın kitaplarına imandır. Kitaplara iman, Allah kelamının hak ve doğru olduğunu tasdik etmektir. Biz müminler, ilahi kitapların asıllarına iman ederiz. Onların tahrif edilmemiş hâllerinin, Allah kelamı olduğunu kabul ederiz. Kitabı inkâr etmenin, aslında onun sahibini inkâr etmek anlamına geldiğini biliriz. Yine biliriz ki hayat rehberimiz Kur’an dışındaki mevcut ilahi kitapların, yani Tevrat, Zebur ve İncil’in asılları insanlar tarafından değiştirilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
MÜSLÜMAN, DİNÎ VE AHLAKİ DEĞERLERİYLE YAŞAR “En hayırlı ümmet” övgüsüne mazhar olan her mümin, zihnine ve gönlüne yalnızca İslam’ın yüce değerlerini nakşeder. Kaynağı vahiy olmayan her çeşit düşünce, uygulama ve alışkanlık karşısında dikkatli davranır. İmanına zarar verebilecek tehlikelerden uzak durur. Söz ve davranışlarına İslam ahlakını yansıtır. Dünyevi heves ve arzuların peşinden koşmaz. Alın terinin kıymetini, helal kazancın bereketini unutmaz. Aldığının ve sattığının hesabını vereceğini aklından çıkarmaz. Az da olsa yalnızca helalle yetinir. Allah’ın emirlerine uyar, haramlarından sakınır. Kimliğini muhafaza eden bir Müslüman, popüler kültürün girdabında kaybolmaz. Başka dünyalara ait yaşam tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimizde yeri olmayan sembolleri, tutum ve davranışları benimsemez. Bunun, Müslüman kimliğini zedelediğini, toplumu ve gelecek nesilleri dinine ve değerlerine yabancılaştırdığını bilir. Müslüman’a yakışan hayatının her alanında İslam ahlakını ve terbiyesini kuşanmaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı
BEREKET: MANEVİ BOLLUK Bereket, bolluk demektir; öyle bir bolluk ki taşan, eksilmeyen... Bereket, saadet demektir; öyle bir saadet ki hiç gitmemecesine yerleşip kalan... Bereket, ilahi lütfun apaçık tecellilerinden birisidir. “Tebâreke” vasfıyla anılan Rabbimizin kullarına lütfettiği bir ihsandır. Bereket, hayatın her lahzasına sinmiş ilahi bir teyittir. Unutulmamalıdır ki ömrümüzün bereketi; iman, ibadet, salih amel ve güzel ahlaktır. Gönlümüzün bereketi Kur’an-ı Kerim’dir. Hanemizin bereketi ülfet, muhabbet ve merhamettir. Malımızın bereketi, zekât, infak ve sadakadır. Ticaretimizin bereketi, dürüstlük, alın teri ve helal kazançtır. Çalışmamızın bereketi, işimizin hakkını vermek ve özverili olmaktır. İlmimizin bereketi, öğrendiğimizle amel etmek ve bilgimizi paylaşmaktır. Zamanımızın bereketi onu heba etmemek, kıymetini bilip değerlendirmektir. Neslimizin bereketi İslam’a ve insanlığa hayırlı evlat yetiştirmektir. Bize düşen hayatın bereketini yitirmemek için onun üzerine titremektir. Diyanet İşleri Başkanlığı
haram
HARAM: ALLAH’IN KOYDUĞU SINIRLARI İHLAL Sözlükte “yasak, memnu” anlamına gelen haram, dinî bir terim olarak kesin bir delille, açık bir şekilde yapılmaması istenen fiildir. Haramlar, li-aynihî ve li-gayrihî haram olmak üzere ikiye ayrılır. Kendisinde bulunan kötülük sebebiyle baştan itibaren haram kılınan fiillere li-aynihî haram denir. Zina, hırsızlık, adam öldürme gibi… Aslında haram olmamakla birlikte başka bir şeyden dolayı haram kılınan fiiller de li-gayrihî haramlardır. Bayram gününde oruç tutmak, cuma namazı vakti esnasında alışveriş yapmak gibi… Haram, dinî bir kavram olup bu kavramı tespit ve tayin yetkisi sadece Allah’a aittir. Bu konuda insanların yetkisi yoktur. Hz. Peygamber bu konuda şöyle demiştir: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği (mübah) şeylerdendir.” (İbn Mâce, Et?ime, 60) Haram işleme ve harama bulaşma konusunda iyi niyet, dolaylı yollar ve vasıtalar, haramı helal kılmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı
Oruç
YALNIZ ALLAH İÇİN YAPILAN İBADET: ORUÇ Oruç ibadeti öncelikle Müslüman olmanın olmazsa olmaz şartlarından biridir. Allah’a inanan ve Müslüman olduğunu ilan eden bir kimsenin oruç tutmaması düşünülemez. Oruç ibadeti bizim Müslümanlığımızın bir alameti, göstergesidir. Rabbimize olan kulluğumuzun, yakınlığımızın, şükrümüzün en güzel şekilde ifadesidir. Sadece O’nun için, O’nun rızasını kazanmak adına en temel ihtiyaçlarımızdan olan yeme ve içmenin dahi terk edilebilmesi, samimi- yetimizin bir işaretidir. Kulluğun içten bir ifadesi olan orucun bu yönüne Allah Resûlü şöyle işaret etmiştir: “…Beni yaşatan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında, misk kokusundan daha hoştur. (Allah oruçlu için şöyle buyurur): ‘O, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini sırf benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını bizzat ben vereceğim. Bir iyiliğe ise on misli sevap vardır.’” (Buhârî, Savm, 2) Samimi duygularla, riyadan uzak bir şekilde, sadece Rabbi için oruç tutan kimse eşsiz mükâfatlara kavuşacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
SADAKA-İ CÂRİYE: TÜKENMEYEN İYİLİK Sadaka-i câriye; ardından nesiller boyunca istifade edilecek bir hayır bırakmaktır. Rabbimizin lütfu olan mal ve serveti ibadete dönüştürmektir. Bencilliği ve dünya hırsını bir kenara bırakarak cömertliği ve ihsanı tercih etmektir. Sahip olduklarımızı sadece kendimiz için harcayıp tüketmek yerine toplumun faydası için de kullanma erdemini göstermektir. Geçici dünya nimetlerini ebedî hayatı kazanmak için bir vesile kılmaktır. İyiliğimizin, infakımızın ve yardımlarımızın kalıcı olmasını, sevaplarının sürekli hâle gelmesini sağlamaktır. Bu yönüyle aslında sadaka-i câriye, bugün olduğu kadar gelecekte de kendimize iyilik etmektir. Sahip olduğumuz bütün nimetler, Allah’ın bizlere ikramıdır. Rabbimizin emanetidir. Bu nimetler, hepimiz için aynı zamanda birer imtihan vesilesidir. Rabbimizin bizler için var ettiği nimeti O’nun rızası doğrultusunda kullanmak mümin olmanın ve takva bilincini kuşanmanın bir gereğidir. İyiliğe ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı
İlim Allah'a Ulaştırır
Elhamdülillah. Profesör Henry İslam'a geçti ve kendisine Abdulhak adı verildi... Çünkü hakikat ve bilgi Allah'a giden yolu açar. Bu sene 1445 yılı Ramazan ayının ilk günü oruç tutup teravih namazını bizimle kıldı, yarın da umre yapacak. Kök hücre tıbbı alanında dünyadaki en bilgili kişi olan bu bilim adamı, Harvard Üniversitesi'nde profesör ve kalıtsal körlüğü tedavi etmek için yakın zamanda ABD Gıda ve İlaç İdaresi'nden üçüncü aşamaya, küresel olarak onaylanmasının son aşamasına geçmek için onay alan kök hücre ilacının mucidi. Allah'ım, hamd ve şükür sanadır.
Dilin İbadeti
DİLİN İBADETİ: ZİKİR “Anmak, hatırlamak” anlamındaki zikir, Rabbimizi anarak gaflet ve unut- maktan kurtuluş manasına gelen bir ibadettir. Kur’an’ın birçok ayetinde zikir yaratıcıyı övme, eksiklerden tenzih etme ve büyükleme anlamlarında geçmektedir. Yüce kitabımızda Allah’ı zikretmenin her şeyden üstün olduğu (Ankebût, 29/45) vurgulanarak, O’nu içten yakarışla ve kısık sesle sabah akşam çokça anmamız (A‘râf, 7/205) bizden istenmektedir. Zikir dil veya kalple ya da her ikisiyle yapılır. Ayrıca dille zikir ibadetinin yüksek sesle ve gizlice yapılması mekân, zaman ve kişilerin durumuna göre değişebilir. Dilimizi kötü sözlerden uzak tutarak Rabbimizin hoşnutluğuna vesile kılmak tesbih, hamd, tekbir gibi dille yapılan zikir çeşitleriyle mümkündür. “Yalnız beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara, 2/152) ayeti ve “Kulum beni bir toplulukta anarsa ben de onu daha hayırlı bir toplulukta anarım.” (Buhârî, Tevhîd, 15) kudsî hadisi de zikrimizin Allah’ın bizi anmasına sebep olduğunu müjdelemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Kur'ân Okumak
KUR’AN-İ KERİM’İ OKUMANIN ÖNEMİ VE FAZİLETİ Düzenli Kur’an okumak, Sevgili Peygamberimizin (sas) aksatmadığı ve çok önem verdiği bir sünnetiydi. Sakîf kabilesinden Evs b. Huzeyfe, arkadaşlarıyla birlikte Medine’de Peygamber Efendimize misafir oldukları günleri şöyle anlatır: Allah Resûlü (sas) yatsı namazından sonra yanımıza gelir ve bize Mek- ke’de çektiği sıkıntıları anlatırdı. Bir gece yanımıza biraz geç geldi. “Yanımıza gelmekte gecikmenizin sebebi nedir ya Resûlallah?” deyince, “Kur’an’dan her gün okuduğum kadarını (hizbimi) bitirmeden çıkmak istemedim.” (İbn Hanbel, Müsned, IV, 9) buyurdu. Allah’ın Elçisi (sas), inananların Kur’an’ı düzgün okumasına önem verir ve onları Kur’an’dan sureler ezberlemeye teşvik ederdi. O (sas), kalbinde ve hafızasında Kur’an’dan hiçbir şey bulunmayan kişiyi, “harabe bir eve” benzetirdi. “Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur’an’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.” (Buhârî, Tefsîr, (Abese) 1) buyururdu. Diyanet İşleri Başkanlığı
Zekat
GEÇMİŞ YILLARIN ZEKÂTİ NASIL HESAPLANIR? Zekât borcu doğduktan sonra zekât malı; çalınma, kaybolma, gasp gibi istem dışı bir yolla telef olmuşsa, bu mal için zekât verilmesi gerekmez. Ancak zekâtı ödenmeden, bağışlamak veya satış gibi bir yolla elden çıkartılmış olan malın zekât yükümlülüğü devam eder. Zekât vermekle yükümlü olduğu hâlde her- hangi bir sebeple önceki yıllarda zekâtını vermemiş olan kimse, elinde malı varsa zekâtını vermediği geçmiş yılların zekâtını da vermelidir. Bu durumda zekât hesabı yapılırken, bir önceki yıl verilmesi gereken zekât tutarı sonraki yılın zekât matrahından düşülür. Örneğin ilk yıl 100000 TL için zekât hesabı yaparak 2500 TL zekât ödeyen kişi bir sonraki yıl zekât hesabı yaparken, zekât olarak ödemiş olduğu 2500 TL’yi zekat matrahından düşmeli ve zekâtını 97500 TL üzerinden hesaplamalıdır. Mazeretsiz olarak zekâtı zamanında ödememek günah olduğundan, geçmiş yıllara ait zekât borcu olan kimse, bu borcu öder- ken aynı zamanda Cenab-ı Hak’tan af da dilemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.