Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Kitaplara İman
İLAHİ KİTAPLARA İMAN İnsanlığın tarihi vahiyle, ilahi kelamla başlamıştır. Yüce Rabbimiz, kelamını, muradını kitaplarıyla, peygamberleriyle bizlere ulaştırmıştır. Kâinatı mamur kılmamız için vahiyle bizlere yol göstermiştir. Kendini tanımamız, O’na kulluk etmemiz, her iki dünyada huzur ve saadete ermemiz için bizleri vahiyle desteklemiştir. Hayatın ve ölümün, dünyanın ve ahiretin anlamını, doğruyu yanlışı, hakkı batılı, iyiyi kötüyü vahiyle bildirmiştir. Ahlak ve erdemi, adalet ve hakkaniyeti vahiyle öğretmiştir. Mümin olmanın esaslarından biri de Allah’ın kitaplarına imandır. Kitaplara iman, Allah kelamının hak ve doğru olduğunu tasdik etmektir. Biz müminler, ilahi kitapların asıllarına iman ederiz. Onların tahrif edilmemiş hâllerinin, Allah kelamı olduğunu kabul ederiz. Kitabı inkâr etmenin, aslında onun sahibini inkâr etmek anlamına geldiğini biliriz. Yine biliriz ki hayat rehberimiz Kur’an dışındaki mevcut ilahi kitapların, yani Tevrat, Zebur ve İncil’in asılları insanlar tarafından değiştirilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığı
BEREKET: MANEVİ BOLLUK Bereket, bolluk demektir; öyle bir bolluk ki taşan, eksilmeyen... Bereket, saadet demektir; öyle bir saadet ki hiç gitmemecesine yerleşip kalan... Bereket, ilahi lütfun apaçık tecellilerinden birisidir. “Tebâreke” vasfıyla anılan Rabbimizin kullarına lütfettiği bir ihsandır. Bereket, hayatın her lahzasına sinmiş ilahi bir teyittir. Unutulmamalıdır ki ömrümüzün bereketi; iman, ibadet, salih amel ve güzel ahlaktır. Gönlümüzün bereketi Kur’an-ı Kerim’dir. Hanemizin bereketi ülfet, muhabbet ve merhamettir. Malımızın bereketi, zekât, infak ve sadakadır. Ticaretimizin bereketi, dürüstlük, alın teri ve helal kazançtır. Çalışmamızın bereketi, işimizin hakkını vermek ve özverili olmaktır. İlmimizin bereketi, öğrendiğimizle amel etmek ve bilgimizi paylaşmaktır. Zamanımızın bereketi onu heba etmemek, kıymetini bilip değerlendirmektir. Neslimizin bereketi İslam’a ve insanlığa hayırlı evlat yetiştirmektir. Bize düşen hayatın bereketini yitirmemek için onun üzerine titremektir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
haram
HARAM: ALLAH’IN KOYDUĞU SINIRLARI İHLAL Sözlükte “yasak, memnu” anlamına gelen haram, dinî bir terim olarak kesin bir delille, açık bir şekilde yapılmaması istenen fiildir. Haramlar, li-aynihî ve li-gayrihî haram olmak üzere ikiye ayrılır. Kendisinde bulunan kötülük sebebiyle baştan itibaren haram kılınan fiillere li-aynihî haram denir. Zina, hırsızlık, adam öldürme gibi… Aslında haram olmamakla birlikte başka bir şeyden dolayı haram kılınan fiiller de li-gayrihî haramlardır. Bayram gününde oruç tutmak, cuma namazı vakti esnasında alışveriş yapmak gibi… Haram, dinî bir kavram olup bu kavramı tespit ve tayin yetkisi sadece Allah’a aittir. Bu konuda insanların yetkisi yoktur. Hz. Peygamber bu konuda şöyle demiştir: “Helal, Allah’ın kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da Allah’ın kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey demedikleri ise müsamaha gösterdiği (mübah) şeylerdendir.” (İbn Mâce, Et?ime, 60) Haram işleme ve harama bulaşma konusunda iyi niyet, dolaylı yollar ve vasıtalar, haramı helal kılmaz. Diyanet İşleri Başkanlığı
MÜSLÜMAN, DİNÎ VE AHLAKİ DEĞERLERİYLE YAŞAR “En hayırlı ümmet” övgüsüne mazhar olan her mümin, zihnine ve gönlüne yalnızca İslam’ın yüce değerlerini nakşeder. Kaynağı vahiy olmayan her çeşit düşünce, uygulama ve alışkanlık karşısında dikkatli davranır. İmanına zarar verebilecek tehlikelerden uzak durur. Söz ve davranışlarına İslam ahlakını yansıtır. Dünyevi heves ve arzuların peşinden koşmaz. Alın terinin kıymetini, helal kazancın bereketini unutmaz. Aldığının ve sattığının hesabını vereceğini aklından çıkarmaz. Az da olsa yalnızca helalle yetinir. Allah’ın emirlerine uyar, haramlarından sakınır. Kimliğini muhafaza eden bir Müslüman, popüler kültürün girdabında kaybolmaz. Başka dünyalara ait yaşam tarzlarını bilinçsizce taklit etmez. Dinimizde ve sahih geleneğimizde yeri olmayan sembolleri, tutum ve davranışları benimsemez. Bunun, Müslüman kimliğini zedelediğini, toplumu ve gelecek nesilleri dinine ve değerlerine yabancılaştırdığını bilir. Müslüman’a yakışan hayatının her alanında İslam ahlakını ve terbiyesini kuşanmaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı
SADAKA-İ CÂRİYE: TÜKENMEYEN İYİLİK Sadaka-i câriye; ardından nesiller boyunca istifade edilecek bir hayır bırakmaktır. Rabbimizin lütfu olan mal ve serveti ibadete dönüştürmektir. Bencilliği ve dünya hırsını bir kenara bırakarak cömertliği ve ihsanı tercih etmektir. Sahip olduklarımızı sadece kendimiz için harcayıp tüketmek yerine toplumun faydası için de kullanma erdemini göstermektir. Geçici dünya nimetlerini ebedî hayatı kazanmak için bir vesile kılmaktır. İyiliğimizin, infakımızın ve yardımlarımızın kalıcı olmasını, sevaplarının sürekli hâle gelmesini sağlamaktır. Bu yönüyle aslında sadaka-i câriye, bugün olduğu kadar gelecekte de kendimize iyilik etmektir. Sahip olduğumuz bütün nimetler, Allah’ın bizlere ikramıdır. Rabbimizin emanetidir. Bu nimetler, hepimiz için aynı zamanda birer imtihan vesilesidir. Rabbimizin bizler için var ettiği nimeti O’nun rızası doğrultusunda kullanmak mümin olmanın ve takva bilincini kuşanmanın bir gereğidir. İyiliğe ulaşmanın olmazsa olmaz şartıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı
Dilin İbadeti
DİLİN İBADETİ: ZİKİR “Anmak, hatırlamak” anlamındaki zikir, Rabbimizi anarak gaflet ve unut- maktan kurtuluş manasına gelen bir ibadettir. Kur’an’ın birçok ayetinde zikir yaratıcıyı övme, eksiklerden tenzih etme ve büyükleme anlamlarında geçmektedir. Yüce kitabımızda Allah’ı zikretmenin her şeyden üstün olduğu (Ankebût, 29/45) vurgulanarak, O’nu içten yakarışla ve kısık sesle sabah akşam çokça anmamız (A‘râf, 7/205) bizden istenmektedir. Zikir dil veya kalple ya da her ikisiyle yapılır. Ayrıca dille zikir ibadetinin yüksek sesle ve gizlice yapılması mekân, zaman ve kişilerin durumuna göre değişebilir. Dilimizi kötü sözlerden uzak tutarak Rabbimizin hoşnutluğuna vesile kılmak tesbih, hamd, tekbir gibi dille yapılan zikir çeşitleriyle mümkündür. “Yalnız beni anın ki ben de sizi anayım.” (Bakara, 2/152) ayeti ve “Kulum beni bir toplulukta anarsa ben de onu daha hayırlı bir toplulukta anarım.” (Buhârî, Tevhîd, 15) kudsî hadisi de zikrimizin Allah’ın bizi anmasına sebep olduğunu müjdelemektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
Zekat
GEÇMİŞ YILLARIN ZEKÂTİ NASIL HESAPLANIR? Zekât borcu doğduktan sonra zekât malı; çalınma, kaybolma, gasp gibi istem dışı bir yolla telef olmuşsa, bu mal için zekât verilmesi gerekmez. Ancak zekâtı ödenmeden, bağışlamak veya satış gibi bir yolla elden çıkartılmış olan malın zekât yükümlülüğü devam eder. Zekât vermekle yükümlü olduğu hâlde her- hangi bir sebeple önceki yıllarda zekâtını vermemiş olan kimse, elinde malı varsa zekâtını vermediği geçmiş yılların zekâtını da vermelidir. Bu durumda zekât hesabı yapılırken, bir önceki yıl verilmesi gereken zekât tutarı sonraki yılın zekât matrahından düşülür. Örneğin ilk yıl 100000 TL için zekât hesabı yaparak 2500 TL zekât ödeyen kişi bir sonraki yıl zekât hesabı yaparken, zekât olarak ödemiş olduğu 2500 TL’yi zekat matrahından düşmeli ve zekâtını 97500 TL üzerinden hesaplamalıdır. Mazeretsiz olarak zekâtı zamanında ödememek günah olduğundan, geçmiş yıllara ait zekât borcu olan kimse, bu borcu öder- ken aynı zamanda Cenab-ı Hak’tan af da dilemelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı
Oruç
YALNIZ ALLAH İÇİN YAPILAN İBADET: ORUÇ Oruç ibadeti öncelikle Müslüman olmanın olmazsa olmaz şartlarından biridir. Allah’a inanan ve Müslüman olduğunu ilan eden bir kimsenin oruç tutmaması düşünülemez. Oruç ibadeti bizim Müslümanlığımızın bir alameti, göstergesidir. Rabbimize olan kulluğumuzun, yakınlığımızın, şükrümüzün en güzel şekilde ifadesidir. Sadece O’nun için, O’nun rızasını kazanmak adına en temel ihtiyaçlarımızdan olan yeme ve içmenin dahi terk edilebilmesi, samimi- yetimizin bir işaretidir. Kulluğun içten bir ifadesi olan orucun bu yönüne Allah Resûlü şöyle işaret etmiştir: “…Beni yaşatan Allah’a yemin ederim ki oruçlunun ağız kokusu Allah katında, misk kokusundan daha hoştur. (Allah oruçlu için şöyle buyurur): ‘O, yemesini, içmesini ve cinsel isteklerini sırf benim için terk ediyor. Oruç benim içindir. Onun mükâfatını bizzat ben vereceğim. Bir iyiliğe ise on misli sevap vardır.’” (Buhârî, Savm, 2) Samimi duygularla, riyadan uzak bir şekilde, sadece Rabbi için oruç tutan kimse eşsiz mükâfatlara kavuşacaktır. Diyanet İşleri Başkanlığı
Kur'ân Okumak
KUR’AN-İ KERİM’İ OKUMANIN ÖNEMİ VE FAZİLETİ Düzenli Kur’an okumak, Sevgili Peygamberimizin (sas) aksatmadığı ve çok önem verdiği bir sünnetiydi. Sakîf kabilesinden Evs b. Huzeyfe, arkadaşlarıyla birlikte Medine’de Peygamber Efendimize misafir oldukları günleri şöyle anlatır: Allah Resûlü (sas) yatsı namazından sonra yanımıza gelir ve bize Mek- ke’de çektiği sıkıntıları anlatırdı. Bir gece yanımıza biraz geç geldi. “Yanımıza gelmekte gecikmenizin sebebi nedir ya Resûlallah?” deyince, “Kur’an’dan her gün okuduğum kadarını (hizbimi) bitirmeden çıkmak istemedim.” (İbn Hanbel, Müsned, IV, 9) buyurdu. Allah’ın Elçisi (sas), inananların Kur’an’ı düzgün okumasına önem verir ve onları Kur’an’dan sureler ezberlemeye teşvik ederdi. O (sas), kalbinde ve hafızasında Kur’an’dan hiçbir şey bulunmayan kişiyi, “harabe bir eve” benzetirdi. “Kur’an’ı ezberleyip okuyan kişi, Allah katındaki seçkin meleklerle birlikte olacaktır. Kur’an’ı zorlanarak da olsa devamlı okumaya çalışan kişiye ise iki kat ecir vardır.” (Buhârî, Tefsîr, (Abese) 1) buyururdu. Diyanet İşleri Başkanlığı
Kul hakkı
KUL HAKKINI GÖZETME Güzel dinimiz İslam’da “kul hakkı” olarak adlandırılan ve beşerî ilişkilerin neredeyse temelini oluşturan çok ciddi bir kavram vardır. Kul hakkı ise insanların mal varlıkları, canları, ırz ve namusları, manevi şahsiyetleri, makam ve mevkileri, inanç ve yaşayışları ile kişisel ya da aile fertlerine ilişkin haklarına saygı göstermektir. Kul hakkı kavramı, insanlar arası ilişkileri sağlamlaştıracak; iyiliğin, insafın, adalet ve merhametin kök salmasını sağlayacak; ahlaki yapının pekişmesine vesile olacak, bunun sonunda da kişinin ahiret mutluluğunu yakalamasına etki edecek önemli bir kavramdır. İslam dini; ırk, milliyet, siyasi anlayış, dil ve tahsil farkı gözetmeksizin, her insanın şeref ve itibarına hürmet eder. Kul hakkına riayet, dinimizin en çok dikkat çektiği konudur. Peygamber Efendimiz (sas) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: “Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa altın ve gümüşün bulunmayacağı kıyamet günü gelmeden evvel o kimseyle helalleşsin!” (Buhârî, Mezâlim, 10). Diyanet İşleri Başkanlığı
Reklam
İlim Allah'a Ulaştırır
Elhamdülillah. Profesör Henry İslam'a geçti ve kendisine Abdulhak adı verildi... Çünkü hakikat ve bilgi Allah'a giden yolu açar. Bu sene 1445 yılı Ramazan ayının ilk günü oruç tutup teravih namazını bizimle kıldı, yarın da umre yapacak. Kök hücre tıbbı alanında dünyadaki en bilgili kişi olan bu bilim adamı, Harvard Üniversitesi'nde profesör ve kalıtsal körlüğü tedavi etmek için yakın zamanda ABD Gıda ve İlaç İdaresi'nden üçüncü aşamaya, küresel olarak onaylanmasının son aşamasına geçmek için onay alan kök hücre ilacının mucidi. Allah'ım, hamd ve şükür sanadır.
İBADETLER
ÇALIŞMA SAATLERİNE GÖRE İBADETLER AYARLANABİLİR Mİ? Rabbimiz ibadetlerin neler olduğu ve nasıl yapılacağı hakkındaki genel bilgileri Kur’an’da bildirmiş, nasıl yapılacağı konusundaki ayrıntılı açıklamalar ve uygulamalardaki esasları ise Peygamberimiz öğretmiştir. Örneğin; Kur’an’da temel ibadetler olan namaz, oruç, zekât, hac hakkında pek çok ayet vardır. Bu ayetlerde ibadete ilişkin emirler, ibadetin biçimsel ayrıntılarına yönelik olmayıp büyük ölçüde ibadetin mahiyetine, kime ve nasıl yapılacağına yöneliktir. Kur’an’da ana çatısı oluşturulan ibadetlerin nasıl yapılacağını bizlere Peygamberimiz, söz ve fiilleriyle ayrıntılı olarak açıklamıştır. İbadetlerin nasıl ve ne zaman yapılacağı Kur’an ve sünnet tarafından belirlenmesi sebebiyle çalışma saatleri ve mevsimlere göre veya daha farklı bir gerekçeyle ibadetlerin zaman ve miktarında değişiklik yapılamaz. Bununla birlikte dinimiz yolculuk, hastalık, zaruret gibi bazı özel durumlarda bulunan kişilere ibadetlerinde birtakım kolaylıklar tanınmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı
Dua
EVDEN ÇIKARKEN OKUNABİLECEK DUA Müminin, her türlü beşerî tedbire başvurduktan sonra, Allah’a güvenip O’na teslim olması, Allah’tan yardım ve korunma talebinde bulunması, kul olmanın, sınırını idrak edebilmenin bir gereğidir. Bu bakımdan evden çıkarken ve eve girerken Allah’a yönelip her türlü kötülük ve tehlikelerden O’nun korumasına ve himayesine sığınmak; kişiye dua ve ibadet sevabı kazandırmasının yanı sıra güven ve huzur ortamı da sağlayacaktır. Hatta yapılacak bu dua belki de kişinin insanlarla ilişkilerinin daha düzenli, günlük iş ve icraatlarının daha verimli ve bereketli olmasına da vesile olabilecektir. Evden çıkarken okunacak dua şu şekildedir: “Allâhümme innî e’ûzü bike en adılle ev üdalle, ev ezille ev üzelle ev azlime ev uzleme ev echele ev yüchele ‘aleyye.”Anlamı ise; “Ey Allah’ım! Hak yoldan sapmaktan, saptırılmaktan; ayağı kaymaktan, kaydırılmaktan; zulmetmekten, zulme uğramaktan; cahillik etmekten veya cahillikle karşılaşmaktan sana sığınırım.”(Ebû Davud, Edeb,103) Diyanet İşleri Başkanlığı
miras
MİRAS: HER HAK SAHİBİNE HAKKINI VERMEK İslam’ın titizlikle üzerinde durduğu haklardan biri de mirastır. Dinimiz, hayatın her alanında olduğu gibi, miras paylaşımında da adaleti öngören ayrıntılı hükümler getirmiştir. Mümin, ahiret yolculuğuna uğurlanırken geride bıraktığı maldan, önce cenaze masrafları karşılanır. Sonra, eğer varsa borçları ödenir. Ardından üçte biri aşmamak kaydıyla mirasçıların dışındakilere yönelik vasiyeti yerine getirilir. Miras taksim edilirken her hak sahibine hakkının verilmesi, kadın-erkek, büyük-küçük hiç kimsenin mağdur edilmemesi esastır. Kadınlara miras verilmemesine yönelik örf ve âdetler dinimize göre adaletsizliktir. Allah’a ve O’nun indirdiği Kur’an’a iman eden her Müslüman, mirastan payına düşene rıza göstermelidir. Nitekim yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “Anne-babanın ve yakınların miras olarak bıraktıklarından erkeklere pay vardır; yine anne babanın ve akrabanın miras olarak bıraktıklarından kadınlara da pay vardır; azından çoğundan, belli pay.” (Nisa, 4/7) Diyanet İşleri Başkanlığı
Cami
TİMBÜKTÜ CAMİİ Timbüktü Medresesi olarak da bilinen Sankore Camii Timbüktü, Mali’de bulunan üç eski eğitim merkezinden biridir. Sankore’nin üç camisi: Sankore, Cingereybîr ve Sidi Yahya, Timbüktü Üniversitesini oluşturur. Sankore Camii, bünyesindeki medrese başta olmak üzere şehrin çeşitli yerlerindeki 180 medresede 25.000 öğrenciye ev sahipliği yapabilecek kapasitedeydi. Sankore Mescidi, 700.000 el yazması ile dünyanın en büyük kütüphanelerinden birine sahip tam kadrolu bir medreseye dönüştürülmüştü. Böylece cami, yalnızca bir ibadet merkezi değil, aynı zamanda bir eğitim merkezi oldu. Bu yönüyle İslam medeniyetinin önemli tarihi mirasıdır. Kâbe’nin boyutlarına uygun bir şekilde inşa edilen cami, her biri bir imam veya âlim tarafından yönetilen birkaç ayrı medreseye ayrılmıştı. Bu hâliyle, modern yatılı lise sistemini anımsatan ilk örneklerden biridir. Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs başta olmak üzere İslam dünyasının çeşitli bölgelerinden çok sayıda âlim Timbüktü’ye geldi. Aynı yüzyılda Timbüktü’nün şöhreti Avrupa’da da yayıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı
51 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.