l

Lügat

0 member
Fücûr: Dilimizde genellikle "fitne" ile beraber "fücûr" kelimesini de kullanırız. Gerçekten fitne ve fücûr iki şer kardeştir. Aslında "fücûr" kelimesinin kökü olan "fecr" kelimesi, "bir şeyi geniş bir şekilde yarmak" demektir. Sabaha bu yüzden "fecr" denir; çünkü güneş karanlığı sıyırır, parçalar. Nasıl güneş karanlığı yırtıyorsa, "fücûr" da aslında kişinin iman, hayâ, edep perdesini yırtar. Haya perdesi, iman perdesi yırtılınca artık insanın yapmayacağı şey yoktur. Fitne ateşine düşmeden, fücûr zilletine kapılmadan müstakim olmalıyız. Fikrimizi, zikrimizi, işimizi imanımıza yaslamalıyız.
Sayfa 332
Fitne; altının gerçek mi, sahte mi olduğunu anlamak için ateşe konmasıdır
Fitne: "Fitne" kelimesinin asıl anlamı, altının gerçek mi, sahte mi olduğunu anlamak için ateşe konmasıdır. Bu kelime, insanın ateşe sokulması anlamında da kullanılır. İnsanlar da fitne ateşi içinde adam olanlar ve olmayanlar, davası olanlar ve olmayanlar, ahlâklı olanlar ve olmayanlar olarak ayrışır
Sayfa 331
Reklam
Kullanıcı adı stoğu +1
Müteferriç; derdini sıkıntısını gezerek atan kimse, yürüyerek rahatlayan dolaşarak sıkıntısından kurtulan kişidir. Teferrüç, “ferahlama, gezinti” kelimesiyle aynı kökten gelen sözcük dilimize Arapçadan girmiştir.
Sayfa 22
Kelime Dağarcığımız
•°•~•°• Deruhde: Üstüne almak, kendini vazifeli bilmek. Üzerine alınan iş. Uhdeye dahil olan.
Sayfa 103Kitabı okudu
Bu dilin her şeyini ihtiva edecek biçimde sekiz kitap meydana getirdim.
1. Hemze Kitabı. Cenab-ı Hakk’m Kitabı’nı bir işaret olarak alıp biz de kitabımıza böyle başlıyoruz [Başı-Ünlüîü Sözcükler Kitabı], 2. Sâlim Kitabı [İçinde illet Bulunmayan Sözcükler Kitabı] 3. Muzda/Kitabı [Katmerlenmiş Sözcükler Kitabı], 4. Misâl Kitabı [Başı illetli (vav’lıya da yeli) Sözcükler Kitabı]. 5. Zevâtü's-selâse Kitabı [Üç Yazaca Sahip (sülâsi) Sözcükler Kitabı]. 6. Zevdtü'l-erba'a Kitabı [Dört Yazaca Sahip (rubâî) Sözcükler Kitabı], 7. Gunne Kitabı [Genizsil Sözcükler Kitabı], 8. Ce'm beyne's-sâkineyn Kitabı [Ünsüz Kümeleri Kitabı], Her kitabı iki bölüme ayırdım, Adlar ve Eylemler; öne adları ardına eylemleri koydum ve onlan da kendi içlerinde bölümlere ve fasıllara ayırdım, [uzunluklarına ve vezne göre] önce gelmesi gerekeni önce yazdım. Kitaplann ve bölümlerin başlıklarını şeklî ifadeler olarak Arapçadan aldım, zira insanlar için bunlar bildiktir.
Oğuzlar ve onları takip ettiğini beyan ettiklerim, konuşmaları ilk usule daya­nacak biçimde, kuralı gözetirler; ancak ikinci biçim söz konusu olduğunda Oğuzlar ve diğerleri, Çigil Türkleri ve geriye kalanlarla bazen uzlaşır, dolayısıyla ayrım ortadan kalkar. Buna karşın Oğuzlar “gelin ile güveyin akrabalar arasında söz geti­ rip götüren aracı”ya yorıgçı der, yorfdaçı demez. Ve “çiftçi”ye tarıgçı der, tandaçı demez. Bu bütün lehçeler için doğru kullanımdır. Bu betimleyici adları buyrum kipi biçimini esas alarak oluşturduklan ve buyrum kipi biçimi de ünlü-almayan bir yazaçla bittiği için yalnızca edene ilişkin iki im olan cim ve ye’yi [-çı, -çi] ek­ leyip baruçı: varıcı, turuçı: kalkıcı gibi bir kullanıma gidemezler, çünkü bu durum­ da re ünlü-almış olur ve yapı buyrum kipi biçiminden uzaklaşır. Dolayısıyla kaflı ya da işba”lı sözcüklere gayn, zıttı sözcüklere kef ekleyerek buyrum kipi biçimini ünlü-almamış bir son yazaçla korumuş olurlar. Demek ki söz konusu lehçelerdeki bu türden sıfatların buyrum kipi biçimine dayandığı aşikârdır. Ay­ rıca bu sıfatlara aynı anlama gelecek biçimde başka yazaçlar eklemektense, gayn ve kef eklenmesi daha münasiptir, çünkü bunlar eylemlikte de görülür - anıg turugı neteg: onun ayakta duruşu nasıl; töz keligi börkçige: kelin gelişi şapkacıya.
Reklam
54 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.