Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Birçokları sanatı duyusal uyarılma, boş zaman etkinliği, daha ciddi meselelerden yorgun düşmüş ruhun istirahati, görece hassas bir vasıta ile ortaya çıkan hoş bir etki olarak görür. Sanatı bunun yanında duyusal dürtü ve arzunun etkisi olarak görmek zorunds olan filozofun yargısınds ise sanat, uygarlık ve yozlaşmanın daha da sakıncalı damgasını yiyebilir. Bu görüşe göre felsefe kendini, sanatın hoş gördüğü zayıf duygusallıktan ancak mutlak kınama ile ayırabilir.
Moliere’in Mösyö Jourdain’ı tüm yaşamı boyunca düzyazının ne demek olduğunu bilmemesine rağmen düzyazı biçiminde konuştuğunu öğrendiğinde şaşkına dönmüştü; işte Mösyö Jourdain’ın düzyazı üzerinden deneyimlediğinin aynısını birçoğumuz sanat üzerinden deneyimleriz. Kendimizi ifade etmenin aracı olan dilin kendisinin dahi bir sanat eseri olduğu çok az insan tarafından fark edilir. * Moliere, Kibarlık Budalası
Reklam
Felsefe her şeyin temelidir, her şeyi kuşatır; kurgularını bilginin tüm nesnelerine ve potanslarına genişletir; sadece felsefe yoluyla en yükseğe ulaşılabilir. * Potans: (die potenz) kelimesi yeterlik, yapabilirlik, bir şeyi yapabilmeye muktedir olmak anlamlarının yanında, matematikte tam sayıların kuvvetleri, üsleri anlamlarına karşılık gelmektedir. Kelimenin “potans” olarak karşılanmasının sebebi, Schelling felsefesinde “die Potenz”in özel bir terim olması ve her iki anlamı da kuşatmasıdır. Kavramların potansları, onların hangi kuvvetle ele alındıkları ve ne denli yetkin olduklarını belirtir. (45)
Felsefe ne tek başına hakikati, ne ahlâkîliği, ne de güzelliği ele alır, daha ziyâde felsefe bu üçünün ortaklığını el alıp bunları bu temel kaynaktan çıkarır. Felsefe nasıl olup da hakikat üzerinde olduğu kadar, iyilik ve güzellik üzerinde de salınmasına rağmen, en yüksek amacı hakikat olan bir bilim özelliğine sahiptir diye sorulursa, buna cevaben felsefenin bir bilim olarak belirlenmesinin, onun saf formel belirlenimi olduğu söylenebilir. Felsefe bilimdir, fakat öyle bir bilimdir ki onda hakikat, iyilik ve güzellik ya da bilim, erdem ve sanat birbirinin içine nüfuz etmiştir.
Örneğin matematik, ahlâki taleplerde bulunmaz. Felsefe ise karakter gerektirir ve belli bir ahlâki seviye ve kudret talep eder.
Şiir ve sanat hiçbir zaman gerçekten öğretilemez.
Reklam
Yunanlılar gibi yüksek kültürlü tinlerin nasıl olup da tanrıların gerçekliğine ya da edimselliğine inandıklarını, Sokrates’in nasıl olup da kurban verme tavsiyesinde bulunduğunu, Sokratik Ksenophanes’in bir ordu subayı olarak ünlü geri çekilmede nasıl kurbanlar verebildiğini vb. soran biri, sadece kendisinin idealin reel olduğu ve hattâ reelden de öte reelin kendisi olduğu kültür seviyesine ulaşmadığını kanıtlar. Yunanlılar, tanrıları örneğin sağduyunun fiziksel nesnelerin realitesine inanışındaki gibi bir tarzda reel olarak kavramıyorlardı, böylr bir perspektiften Yunanlılar, tanrıları ne reel ne de reeol olmayan addederlerdi. Daha üst bir anlamda tanrılar, Yunanlılar için tüm diğer realitelerden daha reeldi.
Vakti zamanında düşünce ve icat özgürlüğünü en azından dünyanın belli bölgelerinde ebedî olarak garantiye alan o kahramanlara şükürler olsun! Onların uyandırmış olduğu ilke, taze bir soluktu.
Sayfa 135Kitabı okudu
182 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.