Ben geldim geleli açmadı gökler,
Ya ben bulutları anlamıyorum.
Ya bulutlar bana bir şeyler söyler,
Hayat bir ölümse aşk bir uçurum.
Ben geldim geleli açmadı gökler...
Dün akşamdan beri gözlemliyorum. İslami hassasiyetle tanınan Sezai Karakoç'un vefatı bu kimlikle tanınmasına rağmen şucusu bucusu farketmeksizin herkesin dikkatini çekmiş ve teessürlerini dile getirmişler. Bunu bir de Doğan Cüceloğlu'nun vefatının ardından görmüştüm. Demek ki insanı tanıyan, insanı anlayan ve anlatan, kimliklerine takılmadan insana insan olduğu için değer veren, sadece ve yalın olarak 'insan'a hitap eden büyük münevverler son vedalarında, eserleriyle seslendikleri insanlığın içine bıraktıkları tohumu yeşerterek gidiyorlar. Bu dünya sürgününde ortaya koydukları tüm eserler o tohumu büyütmeye yönelik.
Canları pahasına o tohumu yeşerterek gidiyorlar. Yazdıklarıyla gönüllere serptikleri tohumlar son bir 'veda sözcüğü' ile yeşeriyor.
Zaten
'Gelin gülle başlayalım atalara uyarak,
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine'
diyebilenlerden başka ne beklenir ki...