Profil
Bu "cemaat" çağrısı ya da "cemaat"e çağrı niçin? Tarihimizi oluşturmuş olan unsurları rasgele sıralıyorum. Gruplar (ger­çeküstücü grup sevilen veya tiksinilen prototipidir ); henüz var olmayan fikirler etrafındaki ve fazlasıyla var olan baskın kişiler etrafındaki sayısız bir araya geliş: Öncelikle, sov­yetlerin anısı, çoktan faşizme dönüşmüş olan şeyin önsezisi; tıpkı oluşumu gibi anlamı da yürürlükteki kavramlarla açık­lanamaz, düşünceyi, bu anlamı sahip olduğu aşağı ve sefil şeye indirgeme zorunluluğunda bırakır veya tersine, iyi dü­şünülmediği taktirde gerektiği gibi mücadele edilememe teh­likesi taşıyan önemli ve şaşırtıcı bir şeyin varlığını belirtir -nihayet (bu önce de gelebilirdi) Bataille'ı büyüleyen sos­yoloji çalışmaları; bunlar, bizi cezbederlerken bile yeniden meydana gelmelerinin tamamen imkansız olduğunu yadsıya­mayacağımız cemaatçi varlık biçimlerinin bilgisini ve (hızla bastırılan) özlemini daha ilk anda Bataille'a sunarlar.
Bir uygarlaşma süreci boyunca insanların sorunları da de­ğişir. Fakat bu, yapısallıktan ve düzenden yoksun bir deği­şim değildir. Daha yakından incelendiğinde, böyle bir süreç­te insani-toplumsal problemler dizisinin belirli bir sırayı iz­lediği görülür. Bu problemlerin de ulaşılan uygarlık basama­ğına özgü bir şekli vardır.
Reklam
Kitlelerin muhafazakâr dürtülerini hesaba katmadan tarihi ve özellikle de halk devrimlerini anlamak güçtür.
Sayfa 45 - Kapra YayıncılıkKitabı okudu
Sınırsız ifade özgürlüğü bizlere bağışlanan bir şey değil, bugüne dek itaat ödevinin baskısı altında kalmış, öğrenilen bir şeydir. İfade özgürlüğünün iyi ya da kötü değil, ancak ve ancak yetersiz kullanımından söz edilebilir.
Örneğin sağcı eleştirmenler, Bağımlı Çocukları Olan Ailelere Yardım programının çalışma dürtüsünü tahrip ettiğini ve aileyi zayıflattığını iddia etmektedir­ler. Buna karşın, küçük çocuk annesi birçok yoksul kadın iyi maaşlı işlerde çalışmak istediklerini söyler­ ken, sol kanada mensup eleştirmenler çalışma mecbu­riyeti önerilerini baskıcı ve cezalandırıcı olarak nitele­mektedirler. Bütün bu tartışmalar, farklı insan grupla­rının tam olarak gerçekten neye ihtiyacı olduğu ve bu konularda son sözün kime ait olduğu hususlarında birçok anlaşmazlık içermektedir. Ayrıca, 'ihtiyaçlar üzerine konuşma' (needs talk) birbiriyle çekişen siya­sal iddiaların oluşmasının bir aracı işlevini görmekte­dir. Siyasal çatışma bunun içinde icra edilirken, sem­bolik düzeyde eşitsizlikler ele alınmakta ve onlara meydan okumaktadır.
Uzun bir süreden beri, yasal cezala­rın başlıca kötülüğü, toplumsal damgayı güçlendirmesi­dir. Gerçekten etkili olan bu damgadır ve öyle etkilidir ki, İngiltere'de toplumun yasalarına uygun görüşlerin dile getirilmesi, başka pek çok ülkede yargı tarafından cezalandırılma riski taşıyan görüşlerin ortaya atılmasın­dan daha az rastlanır bir durumdur. Maddi açıdan diğer insanların iyi niyetine muhtaç olmayacak kadar iyi du­rumda olanlar dışında herkes için başkalarının görüşü, yasalar kadar etkilidir; insanlar ekmeklerini kazanama­maktansa hapse girmeyi yeğler.
Reklam
Zaten kanunlar ya da kamu vicdanı, bir görüşün tartışılmasına izin vermediğinde, onun yararlılığının reddedilmesi ko­nusunda bir o kadar hoşgörüsüzdürler. En fazla, o görü­şün mutlak gerekliliğinin ya da onu reddetmenin pozitif suçluluğunun hafifletilmesine razı olurlar.
Kimi töreler ortadan kalkmakla toplumun hayatı tehli­kelere ginnez, sadece çehresi değişir. Belli bir yere ve zamana bağlı olan bu törelerin değişmez değerler olmadığını söylemek­le bu değişmez değerlerin ne olabileceğini görür gibi oluyoruz. Aynı zamanda şunu da görür gibi oluyoruz ki, değişen ahlak de­ğerleri ile değişmez değerleri birbirine karıştırmakta tehlike var­dır.
Toplumu toplum yapan insanlar arasındaki bilinçli ya da bilinçsiz bir davranış, bir tutumdur. Bu tutum değişir de, teklerin birbirini yok etmesine yol açarsa, top­lum yok olmuş demektir. Yeni bir şey söylemiyorum, insanların birarada yaşamasını sağlayan şeye töre demişler: Asurların, Mısırlıların, Romalıların, İngilizlerin töreleri birbirine benze­mez. Ama hepsinin bir ortak yanı vardır. İşte buna "değişmez değer" diyorum. Bu töreler içindeki değişmez değerlere de ah­lâk adını veriyoruz.
Henri Pirenne
"Hiçbir uygarlıkta kent yaşamı ticaret ve sanayiden bağımsız olarak gelişmemiştir. Ne antik çağda, ne de modern zamanlarda bu kuralın dışında kalan bir durum olmamıştır." Bu kadar basit!
Reklam
Halk'ın kaçış yolu
"Bakunin(1814-76), yaşamın mutsuzluklarından kaçmanın üç yolu olduğunu, bunlardan ikisinin hayali,birinin ise gerçek olduğunu ileri sürmekteydi. İlk ikisi içki şisesi ve kiliseydi, 'bedenin uçarılığı ya da zihnin uçarılığı; üçüncü ise toplumsal devrim' ."
Sayfa 50 - Dost KitabeviKitabı okudu
"Devletin ne'liği?" üzerine...
"Anarşistlere göre, düşman devletin kendisidir; anarşistler 19. ve 20.yüzyılda, gerçekleşmiş her bir devrimin sonucu için aynı yorumlamada bulundular. Bunun nedeni her bir devletin muhaliflerini dikkatle ve bazen de acımasızca izlemesi değil, her bir devletin erk sahiplerinin imtiyazlarını korumasıdır."
Sayfa 10 - Dost KitabeviKitabı okudu
Halk, türkülerle hangi derdini anlatabilir? Tabiatta ve toplum düzeninde hayatına tesir eden neler olursa hepsini. Su baskını, kıtlık, zelzele, ölüm, askerlik, seferberlik, memleket işgali, kahramanlık, yiğitlik, aşk, coşkunluk, gurbet, yoksulluk, din, iskan, sürgün, atma, öküzüne varıncaya kadar her şeyini. Bunları bazen bir güldürü, bazen de dram halinde verir. Derdini yazı ile söyleyip, yaymak imkanından yoksun toplumlarda, türküler ve oyunlar, hem kitabın, gazetenin gördüğü işi görür, hem tiyatronun, konserin yerini alır . . .
89 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.