(...) Büyük Güçler hakkındaki çoğu Uluslararası İlişkiler çalışması için, herhangi bir anda kimin Büyük Güç olduğundan çok, yer değiştirmenin gerçekleşip gerçekleşmediği sorusu önemlidir; zira uluslararası siyasetin temel karakterini sistemdeki Büyük Güçler'in sayısının belirlediği kabul edilir. Çok kutuplu sistemlerin iki kutuplu ve tek kutuplu sistemlerden (ya da ikincilerin birincilerden) farklı olduğu varsayılır. Büyük Güç davranışı, güç dengesi, kutuplaşma ve diğerlerine ilişkin bu beklentilerin Avrupa tarihi okumalarından türediğini tekrarlamaya gerek yok.
Sayfa 244 - Koç Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, Kasım 2024Kitabı okudu
Uluslararası İlişkiler tarihini sadece 16. yüzyıl Avrupa'sına odaklanarak yazmak, küreselleşen bir dünyanın en önemli ve merkezi dinamiklerinden bazılarını bu tarihin dışında bırakır. Ama Uluslararası İlişkiler'in tarih yaklaşımlarını Avrupa merkezci olarak etiketlemek yeterli değildir; bu yaklaşımlar iyileştirilecekse alternatif anlatılara ihtiyacımız vardır. (...)
Üstünkörü bir inceleme bile, erken modern dönemde Avrupalı aktörlerin sadece mallar açısından değil, özellikle evrensel egemenlik ve dünya imparatorluğu düşünceleri açısından da hâlâ Doğu'ya bağımlı olduklarını gösterir.
Sayfa 189 - Koç Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, Kasım 2024Kitabı okudu
Avrupa dışında bir dünyanın varlığını bir kere kabul ettiğimizde, Büyük Güçler olarak adlandırılan çoğu Avrupa devletinin, kendilerini nasıl etiketlerse etiketlesinler, 19. yüzyıldan önce küresel anlamda Büyük Güçler olmadığı, en iyi ihtimalle bölgesel güçler olduğu gerçeğiyle de yüzleşmemiz gerekir. Uluslararası İlişkiler literatürünün iddialarını olumlamak için erken modern dönem Avrupa devletlerini Büyük Güçler olarak adlandırmakta ısrar edersek, 18. yüzyıldan önce Asya'da bu tanıma aynı derecede ya da daha iyi uyan başka güçlü siyasi yapıların var olduğu gerçeğiyle de yüzleşmek zorunda kalırız.
Sayfa 241 - Koç Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, Kasım 2024Kitabı okudu
Afganistan'ın kolayca denetlenebileceğini düşünecek kadar aptal olamazlar. Afganistan'ın denetlenemez bir ülke olduğunu biliyorlardı. Bu yüzden oraya sadece 19.000 asker yerleştirdiler
(Küresel Uluslararası İlişkiler disiplinine yönelişin 3 kör noktası:)Birincisi; Uluslararası İlişkiler anlatılarında Batı dışı aktörler ve devletler neredeyse her zaman sadece Batı'yla (nadiren de birbirleriyle) karşılaştırılır. Doğu'nun dünya siyasetindeki önemi, sıklıkla Asyalı ya da Avrasyalı aktörlerin Avrupa'nın yükselişe geçişine nasıl katkıda bulundukları gösterilerek ispatlanmaya çalışılır. Avrupa'nın gelişiminin iç kaynaklı olmadığının altını çizmek için bu türden anlatılara kuvvetli ihtiyacımız olmakla birlikte, bunlar bize mutlaka, zamanın aktörleri tarafından deneyimlendiği ve anlaşıldığı biçimiyle tarihteki Asya siyasetinin eksiksiz bir tablosunu sunmaz. (...) (sf. 7-8)
İkincisi; Uluslararası İlişkiler'de Batılı olmayan devletler ve halklar sıklıkla 19. yüzyılda Avrupalılar tarafından küresel bir düzen içine sokulana kadar uluslararası siyaseti olmayan ya da genel olarak dünyaya ilgisiz aktörler olarak görülür: Yani sadece yerel aktörler olarak anlaşılırlar. (...) (Sf. 8-12)
Üçüncüsü; Uluslararası İlişkiler literatüründeki sorun, sadece Avrupalıların uluslararası düzenler kurduğunu ve diğer herkesin kendi bölgesel, kültürel ya da dinî adasında oturmaktan hoşnut olduğunu varsaymaktan daha derinlere iner. "Egemenliğin" ortaya çıkışı bile birçokları tarafından salt Avrupa'ya özgü bir gelişme olarak görülür. Uluslararası ilişkiler ders kitaplarının çoğu hem devlet egemenliğinin hem de "uluslararası sistem"in doğuşunu hala Vestfalya Barışı'na (1648) tarihlendirir. (...) (Sf. 12-13)
Sayfa 8 - Koç Üniversitesi Yayınları, 2. Baskı, Kasım 2024Kitabı okudu