Dar kavga ve rekabet döngüsünde yaşamaya alışmış bu mülksüz halk, ciddiyetle ulusun yerel çehresini temizlemeye ve saflaştırmaya girişir. Gerçek bir kolektif vecd içinde, düş- man aileler her şeyi silmeye ve geçmişi unutmaya karar verirler. Her yerde uzlaşmalar görülür. Uzun zaman önce gömülmüş geleneksel nefretler gün ışığına çıkarılır ki
Sayfa 133 - Versus
Anadolu baştanbaşa yapılmak, şehirler, köyler, ev ve tarla zengin olmak, Türkler tamamıyla Batılaşmak ve sonra da Halep'ten Kızıldeniz'e doğru, nüfus, teknik ve sermaye ile taş­mak lazımdı. Biz ise Anadolu 'yu aşıp Halep kapısını vurdu­ğumuz zaman, bayındırlık ve kalabalık görmeye başlıyorduk. Halep, büyük bir şehir, Şam büyük bir şehir, Beyrut büyük bir şehir, Kudüs büyük bir şehir ve hepsi ağyar idi. Lübnan hava­sı, bize Dobruca havasından yüz kat daha yabancı idi.
Reklam
Sahi nedir vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Hayır, bütün bunların ötesinde bir anlam taşır vatan. Ne sadece toprak parçası, ne su havzaları, ne ağaç silsilesi... Annemizin şefkati, babamızın saçlarına düşen ak, ilk aşkımız, doğan çocuğumuz, dedelerimizin mezarlarıdır vatan... Vatanı olmayanın hayatı da olmaz.
Ölüm , şehirlerimizi kaybetmeyle başlar , vatanımızı kaybetmekle neticelenir .. Sahi neydi vatan? Bir toprak parçası mı, uçsuz bucaksız denizler, derin göller, yalçın dağlar, verimli ovalar, yemyeşil ormanlar, kalabalık şehirler, tenha köyler mi? Şimdi farkına varıyorum ki, benim için bir tek vatan varmış, o da sensin... Seni kaybettiğim anda vatanımı da yitirmeye başlamışım.
Küçükken, çocuk merakıyla kimbilir kaç kez Marlott kasabasının kapılarından, aşağıda boydan boya uzanan vadiyi gözetlemişti... Odasının penceresinden her baktığında, kuleler, köyler, soluk beyaz malikâneler görürdü. Hepsinin üstünde, en tepede de Shaston kasabası heybetle yükselirdi. Kasabadaki evlerin pencereleri akşam güneşinde parıl parıl yanar, binlerce feneri andırırdı.
Sayfa 50 - Amaç Temel Yayınları, 1987. Çeviri:Suna GülerKitabı okudu
Anası "Gezginci Kösem" oldu da Hayasız babası adam olmadı. Köyler, kentler festivalle doldu da Bayramlar, bir türlü bayram olmadı.
Reklam
Toprağı bir kaplıca gibi alttan ısıtan cemre, mart ayından mayısa kadar karları eritir, bahar kır çiçekleriyle yüzeye fışkırırdı. Mayıs ve haziran aylarında dağlar ve köyler eriyen karlarla, yağmur sularıyla ve sellerle yıkanıp arınarak bir menekşe tazeliğinde kendini yeniden doğururdu. Ama bu bahar, ölümcül rüzgârlar taşıyordu Dêrsim'e.
Hassasiyeti olanların seyahat sorunsalı ..
Köyler ve kırsal alanlarda her şey doğal olarak bulunabilir. Dolayısı ile insan fazla şüphe etmez. Evet, doğal ürün köylerde çoktur, ama her şeye kaptırıp gidecek kadar doğallık kalmamıştır. Anadolu’nun köylerinde peynir, tereyağı, bal, turşu alınıp yenilebilir. Tabi balı gliserinle, peynir yoğurdu süt tozuyla, tereyağını da patates püresiyle yapmamışlarsa. Ancak tavuk ve et mamullerinde ihtiyatı elden hiç bırakmamak gerekir.
Sayfa 188Kitabı okudu
Gundî Şikeftîya
Çırav’dan inen o dağ silsilesi de Çiyaye Lode’dir. Onun uzantısı biçiminde Dicle'ye kadar gidip sonu Çiyayê Mava karşısında biten şu silsile ise Çiyayê Reş'tir. Çiyayê Reş'in eteklerindeki bütün köyler de yakılıp yıkılmıştır. O köylerin bazılarında komando taburları duruyor. O köylerden biri de Şikeftîya'dır. Şu aşağıdaki platoyu görüyor musun? Oraya Banê Aziza diyorlar. Onun hemen arkasındaki derin vadidedir Şikeftîya. Basret ve Çırav'dan gelen dereler birleşip oradan geçer. Bir zamanlar o köyün bahçelerine girdiğinde, kendini cennete atılmış gibi hissederdin. Ne meyvesi var, ama ne meyve. Şimdi sadece asker yiyor o meyveleri.
Sayfa 230 - Aram Yayınları
“Tekmil köylü milleti böyle! Birbirini çekemiyor. Kıskançlık ilerledi. Benim gezdiğim köyler hep böyle. Düzenliği yok. Geçimi yok. Tamah çoğaldı. İyice çivisi çıktı köylerin!..” “Ağzını öpeyim! Ne kadın konuşuyorsun!..” “Nelerini gördük şu Erle Çukuru’nda geze geze! Bu mesleğin içinde! Namussuzları namuslu olmaya zorlayacak bir kuvvet yok! İmamların forsu yıkılmıştır. Zaten de yoktur. Bileği kuvvetli zalime hökümet diş geçiremiyor. Kolu yetişemiyor. Yoksullar eziliyor böyle. Hiç ses çıkaramıyorlar. Dertlerini kimseye anlatamıyorlar. Karataş’ın Muhtarını ben bilirim, hinoğlu hin, cinoğlu cindir! Yerdeki Kaymakamı değil, gökteki Allahı kandırır yarın! Tanıkları kandırır, yargıçları kandırır! Köylük yerin hali dumandır. Bundan böyle tüm dumandır Irazca teyzem!..” “Hiç de duman değildir!” dedi Irazca içinden “Hiç de duman değildir, ama azcık güvendiğin yer olacak!..”
Reklam
Gönül Mülkü
Evler yıkılır, köyler olur hâk ile yeksan; Vîrân yeri, birkaç yıla varmaz, onarırlar. Yalnız şu gönül mülkü harâb olmaya görsün; Ta'mîre yetişmez onu dünyâda asırlar.
Sayfa 83
Köy Enstitüleri
Yurdumuzda aydınlığa karşı güçlü bir direnme vardır. Bunlar, ortaya Atatürk gibi güçlü adamlar çıkınca sinsi sinsi yatıp uyur görünse de, buldukları ilk fırsatta başlarını deliklerinden çıkarırlar. Anlattım: Halkevleri'ni, Halkodaları’nı öyle kolayca kapatıverdiler! Hele Köy Enstitüleri'ni... Rahmetli İsmail Hakkı Tonguç'u düşünüyorum. O büyük adama kan kusturdular. Sana köyler için öğretmen yetiştiren Köy Enstitüleri'nin nasıl kapatıldığını anlatayım, dinle bak! Doğuda, Van ilinde, köyler sahibi Kinyas Kartal Ağa ile batıda, Aydın ilinde, çiftlikler sahibi Adnan Menderes Ağa vardı. Bunlar seçimlerden önce gizlice anlaşıp birbirine söz verdi. Ağalar oyları Menderes'e küreyecek, Menderes bu yoldan iktidara gelecek. Başbakanlık koltuğuna oturur oturmaz Köy Enstitüleri'nin kapısına kara kilit asacak. Politikanin gücünü anlamak kimi zaman zordur. Türkiye geniş. Düşün, sizin Yunanistan’ın kaç katı? Ama en doğudaki ile en batıdaki il birleşiyor bak. Arada kaç il, kaç ağa var; listesini yapsan, aklın şaşar. Hepsi el ele verdi; temsilcilerini Büyük Millet Meclisi'ne oturttular. Adnan Menderes Ağa, Kinyas Kartal Ağa’nın dediğini yaptı. Kaldırın kolları; kaldırdılar. İndirin kolları; indirdiler. Tamam, kapattılar enstitüleri.
Sayfa 92 - Literatür
Ordunun Siyaset Üzerindeki Etkisine Pratik Bir Örnek
Köyler muhalefetteki Demokrat Parti lideri olarak konuşan Celal Bayar’a “yaşa paşam” diye bağırarak tezahürat ediyordu. Bayar’ın hiçbir askeri geçmişi yoktu. Köylüler, ancak bir paşanın (generalin) hükümete muhalefet edebileceğine inandıklarını söylediler. Hükümeti eleştirebildiğine göre Bayar’ın bir paşa olduğu sonucuna varmışlardı.
Sayfa 138Kitabı okudu
Hayır, bu ülke, bu insanlar düş değil," diyor, "yazdığım şeyler düş ya da hamhayal değil. Yakılan köyler: ormanlar, ölen, katledilen insanlar, yükse­len çığlıklar düş değil, gerçeğin ta kendisi, bu ülkenin gerçeği­nin ta kendisi."
Ali ayrımın anlarından
Evleri yıkılmış,sokakları müslüman ölüleri ile dolu köyler üstünde kuzguni kara renkte iri gagalı kargalar,kartal ve akbaba sürüleri uçuyor,nöbetleşe nöbetleşe, birbirlerine sataşmadan köy sokaklarına iniyor,nasiplerini alıyor havalanıyorlardı.
Sayfa 271Kitabı okudu
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.