Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
— Nasıl oldu da ben köylü kulübesinde mutluluk bulunabileceğini aklıma getirdim? Her halde benim bu fikrim klāsik tahsilin neticesi olsa gerek!
Sayfa 136 - Dorlion
Ben ne yapmışım ona?
"Atatürk’e hakaretten sanık bir köylü hakkında takibat yapılıyordu.Durumu Atatürk'e arzettiler: -Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş. Atatürk sordu: -Ben ne yapmışım ona? Evrakı tetkik edenler açıkladılar: -Gazete kağıdı ile sardığı sigarayı yakarken kağıt tutuşmuş da ondan. Atatürk’e bunu söyleyen bir milletvekilidir.Ata sormuş: -Siz hiç gazete kağıdı ile sigara içtiniz mi?. . –Hayır… -Ben Trablustayken içmiştim, bilirim. Pek berbat şey.Köylü bana az küfür etmiş.Siz bunun için mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız!.."
Reklam
Muhafazakarlık mı Rönesans mı
Dede efendi dinlemek, lokum sevmek, bayramda anneannesinin mezarına gitmek bir muhafazakarlık mıdır ? Espresso yerine Türk kahvesi içmek muhafazakarlık mıdır ? Çayı fincan yerine ince belli bardakta tercih etmek muhafazakarlık mıdır ? Bunlar ne kadar muhafazakarlıksa Tanpınar'da o kadar muhafazakardır. Bunlar ne kadar muhafazakarlıksa memlekette muhafazakar diye bilinenlerin çoğu da o kadar muhafazakardır. Eğer böyle bakarsak Batı dünyanın En muhafazakar toplumudur çünkü Batı bunların hepsini yapıyor. İnsanları muhafazakar gösteren kültürel bir takım öğeleri taşımaları sürdürmeleri ise Batı gerçekten muhafazakardır. İtalyan pizza yiyince köylü olmuyor ama biz lahmacun yiyince kırsal oluyoruz! Rakı muhafazakarlık, şarap modernlik! Şaka gibi!!
Sayfa 121
Ekonomik yararı ağanınkine ters düşen köylü, nasıl oluyor da ağanın elinde, ağanın yararına oyuncak olabiliyor! İşte bütün sorun burada.
Kardeşler, ne olursanız olun, yeter ki düzgün insan olma vasfını yitirmeyin! Sağcı, solcu, milliyetçi, enternasyonalist, tarikatçı, genç-yaşlı, kadın-erkek, köylü-şehirli, Doğulu-Batılı, zengin-yoksul olmanız fark etmez. Yeter ki düzgün insan olun! Maçlarda birbirinizi döner bıçaklarıyla doğramayın! Kadınları, çocukları dövmeyin! Bakan sıfatı taşırken; kesilmiş sığır kellesinin kanlı burun deliklerine iki parmağınızı sokarak, uzağa fırlatma yarışı yapmayın. Belinize taktığınız silahla, birer barbarlık örneği gibi dolaşmayın. Teke gibi kokmayın! Konsere gittiğinizde kendinizi paramparça etmeyin! Televizyon ekranlarını beşinci sınıf varyeteyle doldurup,insanları çileden çıkarmayın. Yoksul ailelerin kızlarını ahlaksızlığa özendirmeyin. Oturduğunuz yeri kokutmayın! Altınızdaki otomobili, öldürücü bir silah gibi kullanmaktan vazgeçin! Birtakım haykırışlar, nidalar ve hırıltılar çıkarmak yerine,anadilinizi temiz konuşmaya gayret edin! Küfretmeyi bir alışkanlık haline getirmeyin. Küfrettiğiniz için övünmeyin. Yalan söylemeyin! Rüşvet yemeyin! Kısacası: Düzgün insan olun.
Bizler burada oturmuş, sözde akıllıca işlerle uğraşırız. Sayıları sayıp dururuz habire, aralık ayındaki kömür sevkiyatına ilişkin rakamları kayda geçiririz. Oysa dışarıda hayat vardır. Bizler burada yazarız, kasalı araba, no. 7815. Oysa dışarıda mutluluk vardır. Ben buradan ayrılıp tarımla uğraşacağım, köylü biri olsam da fark etmez. Diyeceğim, insan aziz Tanrısının haberi olmadığı bir iş yapmamalı. Siz sanıyor musunuz ki, Tanrı bir binanın arka cephesindeki bu bürodan bakar içeri? Baksın da uzun bir süre için keyfi mi kaçsın!
Reklam
Ya Gerçek Kahramanlar? Ruh Adam romanının gerçek olan kahramanlarını Altan Deliorman göstermiş ve uzun uzun tanıtmıştır (2013: 209237). Selim Pusat, Atsız'ın kendisi, Ayşe Pusat da Atsız'ın eşi Bedriye Atsız'dır. Yalnız Ayşe Pusat edebiyat öğretmeni, Bedriye Atsız ise tarih öğretmenidir. Nitekim Atsız'ın edebiyat öğretmeni
Lao Tzu’nun severek anlattığı hikâye
Kralın bile kıskandığı kadar beyaz, muhteşem bir atı olan çok fakir bir ihtiyar varmış. Kralın bu ihtiyara at karşılığı teklif etmediği zenginlik, şan, şöhret kalmamış lakin ihtiyar hiçbir zaman bu teklifleri kabul etmezmiş. “Bu at, bir at değil benim için... Bir dost... İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep. Bir gün uyandığında atın yok olduğunu
Sayfa 82 - Destek YayıneviKitabı okudu
‘şalvar’ ve ‘blue jean’ meselesi İkisi de köylü pantolonudur; biri bizim, biri Amerika’nın. Her ikisi de tarımla uğraşan insanların giydiği giysidir. Şalvar giyerseniz, ‘gerici’ olursunuz. Blue jean giyerseniz, ‘ilerici’ olursunuz. Bu, bütün dünyada böyle…
Dünyanın en şanssız imparatoru
Franz Joseph, 18 yaşındayken imparator olmuş ve kendisini 1848 ve 1849’da patlak veren köylü isyanla­rının içinde bulmuştu. 1859’da İtalyanlara, 7 yıl sonra da 1866’da Alınanlara yenilmişti. Franz Joseph tarihteki en talihsiz imparatorlardan biridir. 1867’de kardeşi Maximillian Meksika seferinde yenilmiş ve asiler tarafından kurşuna dizilmişti. 30 Ocak 1889’da -Adolf Hitler’in doğumundan 70 gün önce- oğlu veliaht Prens Rudolf, Mayerling’de kendisini ve 17 yaşındaki metresi Barones Maria’yı öldürmüştü. Mayerling Faciası’ndan 9 yıl sonra karısı İmparatoriçe Elizabeth, bir İtalyan anarşisti tarafından bıçaklana­rak öldürülmüştü. Bunlar yetmezmiş gibi, yeni veliaht Arşidük Ferdinand da Bosna’nın başkenti Sarayevo’da ‘Kara El’ adlı gizli Sırp örgü­tünün üyelerince öldürülmüştü. 1914’teki bu suikast 1. Dünya Savaşı’nın çıkmasına neden olmuştu. İlginçtir ki hayatı savaşlar ve yenilgilerle geçmiş olan Franz Joseph veliahtın öldürülmesine rağmen savaş çıkartmak istememişti. Ne var ki savaş taraftarı olan siyasal partiler müthiş bir kışkırtma siyaseti izlemişler ve impara­tora rağmen 1. Dünya Savaşı’nı başlatmışlardı.
Sayfa 94 - ALFA Yayınları | 18. Basım 2014Kitabı okuyacak
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.