Gördük ki burası sadece ne bir cami imiş ne de bir mescid. Burası Allahu Teala'nın yeryüzünde kendisine ayırdığı iki önemli araziden biriymiş. Burası arzın arşa açılan kapısı imiş. Burası yeryüzünün yaratılmaya başlandığı nokta, insanın ilhamlarının kaynağı, Allah'a yakın olmanın rampası, asansörü, fırlatma noktasıymış. Gördük ki atalarımız bu stratejik noktayı bir kampüs haline getirmişler. O kutsal alanın dışa bakan cephesini konaklama binaları, içe bakan cephesini sıra sıra medreseler, Mukaddes Kaya'nın kenarını nadide halvethanelerle donatmışlar. Toplumun her kesiminden insanın buraya gelip ruhunu dinlendirmesi, Allah'a yakın olabilmenin yollarını araması, ilmî ve dinî birikimini arttırması, kısacası ruhunun ilhamlarını yakalaması için bir fırsatlar cennetine dönüştürmüşler.
Anladım ki sinsi bir plan işlemeye devam ediyordu. Oraları bizleri unutturma politikası. Akıllardan, dünyanın bu en özel noktasını silme ve ehemmiyetsiz gösterme sonra da acımasızca bu büyük mirasa konma planları. Bu sinsi oyunları bozmanın yolu, bilmekten geçiyordu. Fark etmek, geride bırakılan mirasın farkında olmak, oradaki tapu gibi eserlerimizi, bu eserlerin içinde medfun nice ecdadımızın kabirlerini görebilmekten geçiyordu.
Alıştırmaları uygulayan Kabalacılarda bilinen son grup bugün hala Kudüs'teki Beth El Yeshivah'ında toplamaya devam ediyorlar. Bu küçük grup dört yüzyıl önce atalarının başlattığı alıştırmaları en ilgili gözlemciye bile kapalı olarak sürdürüyorlar. Yirminci yüzyıl başlarına kadar bir cemaat olarak bir arada yaşayan ve kendilerine Mechavenim (meditasyonla dua edenler) adını veren bu topluluk, Huşu uyandırmak için müziği ve sessiz meditasyonu birleştirerek Rav Ha-Hasid (kendini vakfetmenin ustası)'ın önünde daire halinde toplanırken, Rav Ha-Hasid onları vecde sokaçak sözsüz şarkıya başlar.