“Kendilerini yarı ilah sanıyorlardı. Yapanlar onlardı, yaratanlar onlardı! Milleti onlar kurtarmıştı. Partilerinden bahsederken şerefli partimiz diyorlardı. 10 yılda 15 milyon genç yaratmışlardı. O kadar ileri fikirli, o kadar ileri gidiyorlardı ki, 400 yıllık mesafeyi 20 yılda kat etmişlerdi. Her şey onlarla başlıyordu. Şanlar, şereflerle dolu Türk tarihi onlarca devr-i istibdattı. Kapkara Orta Çağ’dı. Tam 30 yıl tanrılar gibi konuştular; firavunlar gibi saltanat sürdüler. Yediler, içtiler, kustular. Bol harcırahlar, hususi vagonlar, yatlar, kökünü kazıdıkları sultanların saraylarında şahane hayatlar, zevk, eğlence alemleri… Vur patlasın, çal oynasın. Her gün bayram, her gün seyran. Altta kalanın canı çıksın, altta kalan milletti, halktı, köylüydü. Amma nutuklarda, afişlerde ‘bu milletin efendisi köylüdür’ diye yazılı idi. Halkı ve milleti ‘efendimiz sensin’ efendi diye soydular. Ne usandılar, ne utandılar, ne doydular. Bir harfi tarif gibi yıllarca isminin yanında Dahiliye Vekilliği ayrılmayan, sayın İçişleri Bakanları, cadde ortasında namuslu aile kadınlarına musallat oluyor, bakanlık otomobilini seyyar bir kerhane gibi kullanıyordu… Bir tarafta asansörle inip çıkan, kaşanelerde yaşayan insanlar, bunlara gök sakinleri diyebiliriz. Diğer tarafta mağara devri yaşayan vatandaşlar, yeraltı sakinleri. Bir tarafta haritada gösterilecek kadar toprağı olan ağalar, beyler; diğer tarafta gönüllü köleler, ortaklar… Halkçı Halk Partisi’nin cemiyet nizamı...