Büyük bir vazo gibiydik sanki. Yere düşmüştük ama henüz parçalanmamıştık. Çatlamış olan kısmı sadece bantlamış ve akan delikteki suya rağmen çiçekleri beslemeye devam etmiştik ama vazo bir kez daha düşerse şansı o zaman yaver gitmeyebilirdi o zaman geriye kalan parçalar başkalarının canının yanmasına neden olurdu.
"Çiftlikte beraber izlediğimiz filmin adı neydi?"
Sorusu karşısında ağzım bir karış açılırken,o geceyi hâlâ hatırlıyor olması beni şaşırtmıştı.
"İzleyemediğimiz," diye mırıldanırken yüzünün kızardığını hayal ettim. "Aşka Yükseliş," diyerek filmin adını söyledim. Bu gece onu izleyecektim.
"Teşekkür ederim."
"Onu izleyeceksin, değil mi?"
Soruma hemen cevap vermedi. Bu da filmi izleyeceğinin başka bir kanıtıydı.
"Sonunda ağlama, olur mu?"
Filmin sonunu bildiğim için bunu özellikle söyleme gereği duydum.
"Denerim."
Sesinin buruk çıkmasından dolayı ağlayacağından da emin olmuştum artık. Onu daha fazla rahatsız etmek istemiyordum. Sesini duymuştum. Onunla konuşmuştum ve bu şimdilik benim için yeterliydi. "İyi geceler Kutup Yıldızı."
Son cümleyi söylediğimde ondan bir karşılık geleceğini beklemiyordum ama beni yine şaşırttı. "İyi geceler Kedi Yavrusu."
"Ya sen bana yürüyor musun?"
Çenen çekilsin Nisa, bir sus artık! Ağzımdan çıkanlara ben bile inanamazken bulunduğum durumdan bir an önce kurtulmam gerekiyordu. Saçmalıyordum ve saçmaladıkça her şeyin içine ediyordum.
"Yürümek ne kelime? Uçuyorum."
"Neden Kutup Yıldızı peki?"
"Çünkü her ne kadar yolumu şaşırıp kaybolmak istesem de ben sadece o inatçı, huysuz keçinin gözlerindeki ışıltıya bakmak istiyorum."
"Romeo şu halini görse, Shakespeare’e beni yeniden yaz derdi."
"Neden Kutup Yıldızı peki?"
"Çünkü her ne kadar yolumu şaşırıp kaybolmak istesem de ben sadece o inatçı, huysuz keçinin gözlerindeki ışıltıya bakmak istiyorum."