Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

şengül

şengül
@lalettayin
“Let me live, love and say it well in good sentences!”
Gazeteler, radyo ve televizyon, bize dünyada olup bitenler hakkında bilgi verir. Enformasyon güçtür, der bir özdeyiş. Haber aldığımız oranda gücümüz artar. Çağımızın eğilimi de, giderek daha çok bilgi sahibi olmak yönünde. Ancak bu da bilgi içinde boğulmamıza yol açıyor. Aşırı haber ve bilgi bolluğu, bizi her türlü bilgi ve habere karşı duyarsızlaştırıyor.
Reklam
''Hatıralar kötüdür, hayatın önünü tıkar. Ama bak hayaller iyidir.''
''Ben senin koruyucunum sevgilim. Ben senin gözlerini ufka dikmiş gözcünüm. Belli belirsiz bir toz bulutu gördüğümde ya da bir gölgenin uzayıp kısalarak yer değiştirdiğini; atların nallarıyla toprağı sarstığını hissettiğimde, düşmanların yaklaştığını, tehlikenin yakın olduğunu haber veririm sana, çünkü çok zor kurduk biz seninle dünyamızı. Ama mor salkımların açtığını da haber verebilirim, mandalinanın çıktığını ve Reha Erdem'in yeni filminin sinemalara geldiğini de. Hemen iki bilet alalım. Sayımız hızla azalıyor sevgilim.''

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
''Geçmişteki bir güne geri dönüp tamir etmesi gereken bir şey varmış gibi hissetti.''
'Artık büyüdüm. Gökyüzü çoktan başlamış, ben geç kalmışım. Dünyaysa doğudan batıya kimsenin ciddiye almadığı bir rivayet.''
Reklam
Ben de kendimden bir örnek vereyim: Füsun'un 1982 Nisanı'nda takmaya başladığı bu Buren marka incecik kol saatini görür görmez, bunu yirmi beşinci doğum gününde Füsun'a benim hediye edişim, bugün kayıp olan kutusundan saati çıkardıktan sonra Füsun'un annesi ve babasının görmeyeceği (kocası Feridun evde değildi) bir ara, açık mutfak kapısının arkasında beni yanaklarımdan öpüşü ve sofrada hep birlikte otururken saati annesi ve babasına mutlulukla gösterişi ve beni çoktan beri ailenin tuhaf bir üyesi gibi kabul eden annesiyle babasının bana tek tek teşekkür edişleri canlanır gözümün önünde. Benim için mutluluk, bunun gibi unutulmaz bir anı tekrar yaşayabilmektir. Hayatımızı Aristo'nun Zaman'ı gibi bir çizgi olarak değil de, böyle yoğun anların tek tek her biri olarak düşünmeyi öğrenirsek, sevgilimizin sofrasında sekiz yıl beklemek bize alay edilebilecek bir tuhaflık, bir saplantı gibi değil, şimdi yıllar sonra düşündüğüm gibi Füsunların sofrasında geçirilmiş 1593 mutlu gece gibi gözükür. Çukurcuma'daki eve yemeğe gittiğim akşamların her birini en zorunu, en umutsuzunu ve en gurur kırıcı olanını bile bugün büyük bir mutluluk olarak hatırlıyorum.
Sayfa 312Kitabı okudu
Neticede, ancak kalpleri kadar aşık, istidadları kadar sevdalıydılar.
Sayfa 48
Fırtınaya ilişkin sözcükleriniz var sizin ama fırtınalarınızın var olduğunu iddia edebilir misiniz? Fakat içinizdeki kurdu da insanı da feda edemiyorsunuz. Onun için bu kadar çok oynuyor, bu kadar çok uyduruyorsunuz? Onun için tüm hikâyelerinizin sonunda sıcak yuvanıza ve hoş kokulu araukaryanıza dönüyorsunuz. Salt bir burjuva, baskın olan. Peki bu kurt, bu üst insan kandırmacaları da neyin nesi öyleyse?
Birbirimizi anlayamayacağız korkusuyla, sözcükleri gereğinden çok fazla kullanıyoruz. Konuşmamanın, iletişim kurmayı reddetme anlamına çekilmesinden, kabalık olarak görülmesinden korkuyoruz. Ayrıca, çok fazla konuşuyoruz. Sessizlik bizi ürkütüyor. Sessizliği denetleyemiyoruz. Oysa sessizlikte, sezinlediğimiz ama tanımadığımız dürtülerin, özgürlüğün ve gelişigüzelliğin son noktası saklıdır.
Bu saatler geri dönüyor, ağır, durgun, sert, gene öylesine güçlü, öylesine duygulandırıcı, çünkü akşam şimdi, hüzünlü bir saat, ışıksız gökte de belirsiz bir arzuya benzer bir şey var. Yeniden bulunan her devinim bana beni gösteriyor. Bir gün bana ''Yaşamak öylesine güç ki!'' demişlerdi. Söylenişi de aklımda. Bir başka kez de biri '' En kötü yanlış acı çektirtmektir'' diye mırıldanmıştı. Her şey bitti mi yaşam susuzluğu sönmüştür. Bu mudur mutluluk dedikleri? Bu anılar boyunca ilerlerken her şeye aynı sessiz giysiyi giydiririz, ölüm de renkleri soluk bir tuval gibi görünür. Kendi kendimize döneriz. Sıkıntı mı duyarız, böyle daha çok hoşlanırız kendimizden. Evet, mutluluk belki de budur, acımalı mutsuzluk duygumuzdur.
Reklam
"Yataktan kalkış, tramvay, dört saat büro ya da fabrika, yemek, tramvay, dört saat çalışma, yemek, uyku ve aynı uyum içinde salı, çarşamba, perşembe, cuma, cumartesi, çoğu kez kolaylıkla izlenir bu yol. Ancak bir gün ‘niçin' yükselir ve her şey şaşkınlık kokan bir bıkkınlık içinde başlar. ‘Başlar', bu önemli. Bıkkınlık makinemsi bir yaşamın edimlerinin sonundadır, ama aynı zamanda bilincin devinimini başlatır.”
Bunları bir an önce yapmak akıllıca bir şey, çünkü yaşam kısa, zaman çabuk geçiyor. İnsan bir tek konuda tam anlamıyla ustalaşırsa ve o tek konuyu çok iyi anlamışsa, fazladan daha birçok şeyi de derinden kavrayacak, anlayabilecektir.
Birçok şeyi çok sevmek de iyi bir şey, çünkü insana güç kazandıran budur. Çok seven kişi çok da çalışır ve çok şey başarabilir, sevgiyle yapılmış bir iş iyi yapılmıştır.
Çünkü aşk, başta anlam olmak üzere pek çok şeyi karşısına alır, huzuru örneğin, kararlılığı ve dengeyi. Kendi kendine sözler verirsin. Boşunadır.
İnsanı kendi içinde kapalı tutan, çevresine aşılmaz duvarlar ören, hatta sanki toprağa gömen şey nedir, her zaman bilemeyebilir, ama gene de birtakım parmaklıkların, kapalı kapıların, duvarların varlığını hissederiz. Bütün bunlar hayali mi, kafamda uydurduğum fanteziler mi? Sanmıyorum. Sonra soruyorsun kendi kendine: ''Tanrım! Daha çok sürecek mi bu? Hep mi böyle sürüp gidecek? Sonsuza dek mi?'' Kişiyi bu esaretten çekip kurtaran nedir bilir misin? Çok derin ve ciddi sevgi. Dost olmak, kardeş olmak, sevmek... En üstün erk ile, sanki sihirli bir güçle hapishanenin kapısını açan bu işte. Bu olmadı mı insan ömür boyu hapiste yaşıyor. Duygu birliğinin yeniden doğduğu yerde yaşam yeniden başlar.
O halde bu 'susuzluk' nereden kaynaklanıyor? İnsanı bir 'öz-benli-ğin' var olduğuna ve sahiplenmelerin mutluluk verdiğine haksızca inandıran cehaletten.