Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İdil

İdil
@lidi
İÜ
İstanbul
16 okur puanı
Ağustos 2019 tarihinde katıldı
“Ben böyleyim işte!” dedi. “Ben garip bir kadınım. Benimle ahbaplık etmek isterseniz birçok şeylere tahammüle mecbur kalacaksınız."
Reklam
Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım.
İnsanlara kızmama imkan yoktu, çünkü insanların en kıymetlisi, en iyisi, en sevgilisi bana en büyük kötülüğü etmişti; diğerlerinden başka bir şey beklenebilir miydi? İnsanları sevmeme ve onlara tekrar yaklaşmama da imkan yoktu; çünkü en inandığım, en güvendiğim insanda aldanmıştım. Başkalarına emniyet edebilir miydim?

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, 'Bu öyle olmayabilirdi!' düşüncesi.
Bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu.
Reklam
Her gün odamda oturuyor, kitap okumaya çalışıyordum. Bir tek harfini bile fark etmeden sayfaları çeviriyor, bazen, dikkat etmeye azmederek baştan başlıyor, fakat birkaç satır sonra gene zihnimin başka yerlerde dolaştığını görüyordum.
Mevcut olmayan bir şeye malik olalım derken mevcut olanları kaybettik.
“Yılbaşının da sence hiçbir hususiyeti yok mudur?” diye sordum. “Hayır” dedi, “senenin diğer günlerinden ne farkı var sanki? Tabiat onu herhangi bir şekilde ayırmış mı? Ömrümüzden bir sene geçtiğini göstermesi bile o kadar mühim değil; çünkü ömrümüzü senelere ayırmak da insanların uydurması… İnsan ömrü doğumdan ölüme uzanan tek bir yoldan ibarettir ve bunun üzerinde yapılan her türlü taksimat sunidir…”
Bu halimizle hepimiz acınmaya layıkız; ama kendi kendimize acımalıyız. Başkasına merhamet etmek, ondan daha kuvvetli olduğunu zannetmektir ki, ne kendimizi bu kadar büyük, ne de başkasını bu kadar zavallı görmeye hakkımız yoktur.
Bir kitabı okurken geçen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.
Reklam
Bir insanın diğer bir insanı, hemen hemen hiçbir şey yapmadan, bu kadar mesut etmesi nasıl mümkün oluyordu?
Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil miydi?
Acı acı güldüğümü hissettim. İnsanlara olduklarından başka gözlerle bakmakta ısrar edişimi içerliyordum. Yirmi dört yaşına geldiğim halde hala çocukluğumun saflığından kurtulamamıştım.
Kendimi bildim bileli, bütün günlerimi, haberim olmadan ve nefsime itiraf etmeden, bir insanı aramakla geçirmiş ve bu yüzden bütün diğer insanlardan kaçmıştım.
Deli olacağım, yahut öleceğim dersem yalan söylemiş olurum. İnsan tahammül edemeyeceğini zannettiği şeylere pek çabuk alışıyor ve katlanıyor. Ben de yaşayacağım… Ama nasıl yaşayacağım!..
Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile, insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!.. Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?
Reklam
Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?