"Lâldim ve sizden ağız yerine bedenime yaralar açmanızı arzu ettim. Sizin günlerinizde, gecelerinizde tutsaktım ve daha büyük günlere ve gecelere açılan bir kapı aradım."
Babamın bahçesinde iki kafes var, birinde babamın Ninova çölünde yakaladığı bir aslan ve diğerinde ötemeyen bir serçe.
Her gün doğumunda serçe aslana şöyle der, "Günaydın sana, hapishane dostum!"
...çünkü sen ne benim karanlığımın ezgilerini duyabilirsin ne de yıldızlara karşı çırptığım kanatlarımı görebilirsin ve ben de senin işitmeni ya da görmeni hiç istemem. Geceyle yalnız kalmak tek arzumdur benim.
"Tanrım, hayattaki tek gayem, diğer yarım; ben senin geçmişinim ve sen benim geleceğimsin. Ben senin yeryüzündeki cevherinim ve sen benim semadaki nurumsun ve biz güneşin önünde kaim oluruz."
Ben denizin iç çekişiyimdir,
Tarlaların neşesi,
Gökyüzünün gözyaşları.
Böyle işte sevgiyle...
İç çekiş derin şefkat denizinden,
Ruhun rengarenk tarlasından sevinç,
Sonsuz anıların gökyüzünden yaşlar.
Sen kendinin habercisisin, bahçe kapısının aralığından içeri sızan yabancısın sen.
Ve bende her ne kadar o bahçede ağaçlarının gölgesinde oturan ve hareketsiz bir halde gözüken biri bile olsam, kendimin habercisiyim.
Ve sen yaşamın titreyen dudaklarında sessiz bir söz olarak durduğun zamanlar ben de başka bir sessiz söz olarak aynı yerdeydim. Sonra yaşamın dudaklarından dökülen bir cümle olduk, biz dünün anıları ve yarının arzularıyla kavrulan çağlara indik; çünkü dün fethedilen şey ölümdü ve yarın ardına düşülen doğum olacak.