Türklerin kitle hâlinde Hıristiyan olması, Şamanizmden geçiş sürecinde Bizans propagandasıyla olmuştur. Bunun dışında Uygurların Nestûrî rahiplerinin etkisiyle Manihaizm gibi Hıristiyanlığı kabul ettiği bir dönem de var. İlginçtir; Efes konsilinde aforoz edilen bu mezheb İran'da ama büyük ölçüde Türk ve Moğollar arasında yayıldı.
Türklerin kitle halinde Hristiyan olması, şamanizminden geçiş sürecinde Bizans propagandası ile olmuştur. Bunun dışında Uygurların Nestûrî rahiplerinin etkisiyle Manihaizm gibi Hristiyanlığı kabul ettiği dönem de var
Reklam
762'deki bu seferin Uygur tarihinde bir başka etkisi daha gerçekleşmiş­tir. Söz konusu seferler esnasında Mani rahipleri, Bögü Kağan ile tanışmış­lar, onu etkileyerek, onunla birlikte dört rahipleri Uygur başkentine gelmiş­lerdir. Rahiplerin kendisine Mani dini hakkında anlattıklarına hayran kalan Bögü Kağan, hayvansal gıdalar yemeyi yasaklayan, savaşçılık duygusunu zayıftatan bu dini resmen kabul etti. Kağan'ın hedefi Uygurların bozkır hayatını bırakıp şehirli olmalarını sağlamak, dolayısıyla ülkesini daha mamur ve refah içinde yaşanan hale getirmekti. Bögü Kağan, Manihaizm'i kendi halkına kabul ettiren ilk ve tek hü­kümdar (Orta ve Doğu Asya'da başka örneği yoktur.) olarak göze çarpmaktadır.
Bir gecede cahil kalmamışlar mı???
Uygurlar, İran ve dış İran'dan Manihaizmi alırlarken, aynı mıntıkadan, daha açık şekilde söylersek Maveraünnchir'den, Arami (Syriaque) alfabesinden çıkmış olan Sogd alfabesini de almışlar ve kendileri de bundan, yine bu IX. asır içinde eski Orhon Türk (Tukyu) alfabesinin yerine geçecek olan hususi bir yazı, Uygur yazısını çıkarmışlardır. Onlar bu yeni yazının yardımıyla milli bir edebiyat, tarihte ilk Türk edebiyatını da vücuda getirmişlerdir. Bu edebiyat içinde, İran dilinden birçok Manihaizm metinleri, Sanskritçe'den Kuça dilinden ve Çince'den de pek çok Budizm metinleri tercüme etmişlerdir. Uygurlar bu suretle, Cengiz Han devrine kadar mürebbileri olacakları diğer Türk-Moğol kavimlerine nazaran büyük bir ileriliğe sahip olacaklardır.
Sayfa 139Kitabı okudu
Buku Kağan: Uygur tarihinin büyük şahsiyetlerinden biridir. Şüphesiz, kendisi Töleslerin Ediz boyunun bir mensubu olup, 795-805 yılları arasında hüküm sürmüştür. Buku Kağan muhtemelen Manihaizm inancına geçtiyse de, Şamanizmin etkisindeki bozkırları temsil eden en önemli figürlerden biri kalır. Kendisi efsane ve söylenlere konu olmuş ve neredeyse her yerde ve uzun bir süre etkili olmuşlardır. Ğuvaini onun hakkında yazılmış muhtemelen en kapsamlı, belki de en ayrıntılı raporu sunuyor. Buku Kağan iki Ağacın evliliğinden, bir Işık Hüzmesinin etkisi sonucu bir dalın içinde doğmuş (buqu sözcüğü çoğu kez "budak", "şişlik" olarak çevrilmiştir); duman deliğinden içeri süzülerek çadıra giren genç bir kızla evlenmiş. Bu ise dikey doğruyu, yani kızın gökten indiğini ifade eder.
Yaşamın karşıtı ölüm değildir. Ölümün karşıtı doğumdur. Doğum ve ölüm, yaşam diye adlandırdığımız sürecin birer parçasıdır. Ölüm de doğum kadar bir parçasıdır yaşamın. “Hayat işte,” deriz birisi öldüğünde. “Haydi hayata,” deriz bir doğum olduğunda. Doğumu ya da ölümü yadsımak, yaşamı yadsımakla aynı şeydir. Ölümü yadsımakla, ölüme karşı isyan etmekle, ölümsüzlük peşinde koşmakla, yaşamı yadsımış oluruz. Dolayısıyla, örneğin Freud'un dediği gibi insanda iki içgüdü olduğunu, bunlardan birinin yaşama, ötekinin de ölme içgüdüsü olduğunu söylemek, saçmalıktır. Yaşamı açık- lamak için böyle bir Manihaizm'e ihtiyacımız yok. Yaşam ve ölüm, iyilik ve kötülük güçlerinin varlığım açıklamaya çalışırken böyle bir ikiliğe başvurmak gereksiz. Ölüm de doğum da yaşamın kapsamı içindedir. Böyle bir ikiliği yaratan yalnızca bizim algılayışımız, yalnızca bizim korkumuzdur. Yaşamın ölüme karşı savaşı diye bir şey yoktur. Yaşam, doğum ve ölümdür. Böyle bir savaş olmuş olsaydı, herhalde pek başarılı olmuş sayılamazdık.
Reklam
manihaizm ve uygurlar
fresko, manihaizm dininde duvara yapılan resimlere verilen isim.
- Tasavvufta budizm, manihaizm, Hıristiyanlık gibi yabancı tesirler de var mıdır? + Olabilir. Vardır. Tasavvuf bütün dinleri, bütün insanları kavrayan bir felsefedir.
Yaşamın karşıtı ölüm değildir. Ölümün karşıtı doğumdur. Doğum ve ölüm, yaşam diye adlandırdığımız sürecin birer parçasıdır. Ölüm de doğum kadar bir parçasıdır yaşamın. “Hayat işte,” deriz birisi öldüğünde. “Haydi hayata,” deriz bir doğum olduğunda. Doğumu ya da ölümü yadsımak, yaşamı yadsımakla aynı şeydir. Ölümü yadsımakla, ölüme karşı isyan etmekle, ölümsüzlük peşinde koşmakla, yaşamı yadsımış oluruz. Dolayısıyla, örneğin Freud'un dediği gibi insanda iki içgüdü olduğunu, bunlardan birinin yaşama, ötekinin de ölme içgüdüsü olduğunu söylemek, saçmalıktır. Yaşamı açıklamak için böyle bir Manihaizm'e ihtiyacımız yok. Yaşam ve ölüm, iyilik ve kötülük güçlerinin varlığım açıklamaya çalışırken böyle bir ikiliğe başvurmak gereksiz. Ölüm de doğum da yaşamın kapsamı içindedir. Böyle bir ikiliği yaratan yalnızca bizim algılayışımız, yalnızca bizim korkumuzdur
97 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.